"Kimlik
bir süreç olarak, bir anlatı olarak, bir söylem olarak daima öteki’nin
konumundan anlatılır." Stuart Hall
1973’ te kaleme aldığı Dar Zamanlar üçlemesinin ilk
kitabı ve yazarın da ilk romanı olma özelliğini taşıyan Ölmeye Yatmak, Ankara’
nın puslu bir sabahında, on altı katlı bir otel odasında Aysel’ in ölmeye
yatmasıyla başlar. Kendini öldürmek isteyen Aysel, idealist, Atatürk İlke ve
İnkılaplarını benimsemiş, bir üniversitede akademisyen olarak çalışan aydın bir
Türk kadınıdır. Öğrencisi Engin ile evlilik dışı bir ilişki yaşadıktan sonra
yaşadığı duygu yoğunluğu, onu bir otel odasında intihara sürükler. Ölmeye
yattığı 1 saat 20 dakika boyunca hayatını, ilişkilerini, kadın kimliğini, aile,
okul, devlet gibi birçok kavramı, dış gerçekliğe gönderme yaparak yeniden
kurgular. Ana karakter Aysel ile birlikte sınıf arkadaşlarının da hikâyesinin
anlatıldığı romanın olay örgüsünde anlatıcı, sık sık geçmişte yaşanan (kurmaca)
olayları şimdiki zamanda, yani ölmeye yattığı otel odasında biz okuyuculara
aktaracak ve adeta geçmişle bir iç hesaplaşmasına bizleri de tanık edecektir.
Romanda ilk geçmişe dönüş, Dündar Öğretmen önderliğinde
hazırlanan bir okul müsameresidir. Meslekler konulu gösteride, öğrencilerin her
biri, farklı bir mesleği tanıtırlar. Aysel de modern, şehirli bir aydın kadını
canlandırır. Çocuklar fark etmeden adeta gelecekteki hayatlarının ön provasını
yapmaktadırlar.” …Başöğretmen, eski bir Ermeni evinden bozma okulun ikinci kat
koridoruna geçti…”(S.3) Bilindiği gibi Selçuklularda ve diğer İslam ülkelerinde
olduğu gibi Osmanlı Devleti’ nde de genelde dine dayalı bir eğitim sistemi
vardı. 17. Yüzyılın sonlarından itibaren Batı karşısında ilk toprak kayıplarına
uğrayan Osmanlı Devleti’ nin gerilemeye devam etmesi üzerine Batının
üstünlüğünün kabul edilmeye başlandığı 19. Yüzyıldan itibaren eski eğitim
kurumlarının yanı sıra, diğer alanlarda da çeşitli seviyelerde modern mektepler
açıldı. Bunlar; Rüştiye, İdadi ve Sultani adında orta dereceli okullarla
Tıbbiye, Mülkiye gibi yüksekokullardı. Bu durum mektep- medrese ikiliğini
meydana getirmiştir. Milli Mücadele hareketinin başarıyla sonuçlanmasından
sonra Türk toplumunu çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmayı isteyen Atatürk,
bu amacını gerçekleştirmek için ülkede köklü inkılâp hareketlerine girişir. Bu
hareketleri engelleyecek her şeyin ortadan kaldırıldığı bu dönemde, hedef
alınan ana düşünce milli, çağdaş ve laik bir toplum meydana getirmektir. Cumhuriyetin ilanı sonrasında
gerçekleştirilen inkılâplar arasında eğitimdeki gelişmelerin en önemli adımı, 3
Mart 1924’de kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretimin Birleştirilmesi)
ile atılır. Bu kanunun yürürlüğe girmesinin
ardından, medreseler kapatılmış, kız ve erkek öğrencilerinin karma olarak daha
modern ve laik bir eğitim sistemi uygulaması planlanmıştır. Savaştan bitkin
düşen ülke, Cumhuriyet’ in ilan edilmesinden sonra fiziki ve maddi imkânlar
açısından eğitim ve öğretim kurumları yetersiz bir haldedir. Romanda da yeni
bir okul binası inşa etmek yerine, eski bir Ermeni evinin, bir devlet kurumuna
çevrildiğini görüyoruz.
“Merkezden gelen emirde, Batı’ ya pencere açılması
isteniyordu… Polka illa gerekli miydi? Polkada oğlanlar kızlara sarılacaklar.
Elele tutuşacaklar. Evet, belki Batı’ ya daha geniş bir pencere açılmış olacak,
ama bütün kasaba halkı da ayağa kalktı. Çocuklarını okuldan geri almak
isteyenler oldu.” (S.7) Müsamerede oynanan oyunlardan bir diğeri de Polkadır.
Cumhuriyetle birlikte gelen ‘yeniliklere’ halk henüz alışmaya başlamışken, iki
farklı cinsin-çocuk olsalar bile- birbirlerine temas ederek dans etmesine
birçok anne baba karşı çıkmış, hatta çocuklarını okuldan almaya bile
kalkışmışlardır. Diğer taraftan bakıldığında öğrenciler de bu duruma alışık
değildirler. Bir Anadolu kasabasında toplum değerlerinin birbirine bir düğüm
gibi dolandığı zamanda, ne olduğunu kestiremeyen geleceğin aydın insanları,
birlerine oldukça uzak mesafede dans ederler. Müsamereyi izleyen veliler ise bu
duruma şahit oldukları için günaha girdikleri düşüncesine kapılırlar. Yazarın
burada dikkat çekmek istediği nokta, mevcut olan değer yargıları saf dışı
edilerek, yerine daha uygar ve medeni bir toplum yaratmak adına, ‘merkezden
gelen emirle’ yeni değer yargılarının halka empoze edilmesidir.
Romanın diğer bir karakteri olan Aydın, ilçenin ortaokulu olmadığı için, kaymakam
olan babası tarafından eğitimini tamamlaması için Galatasaray’ a yollanır.
Aydın’ a göre bütün iyi aile çocukları Galatasaray’ da okumakta ve bu okulda
okuyan insanlar, diğerlerinden seviye olarak daha üsttedirler.(S.42) Nitekim okula başladıktan sonra, kendisi de
yavaş yavaş ailesini, arkadaşlarını küçümsemeye başlar. Önceleri kaymakam olan
babası onun için bir gurur kaynağıyken, artık babasını çok da takdir etmez,
hatta ortaokulu babası yüzünden küçük bir yerde okuduğu için ondan utanır.(S.47)
Ona göre mühim olan, iyi bir eğitim alabilmek, Fransızca bilmek, dans edebilmek
Atatürk’ e yaraşır bir Türk genci olabilmektir. Yazdığı güncesinde Aysel’ in
uzun eteği ve taktığı başörtüsüyle asla modern, çağdaş bir Türk kızı
olamayacağından bahseder.
İlkokulun bitmesinden sonra Aysel’ in babası Salim
Efendi, kızının eğitimine devam etmesine
izin vermez. Dündar Öğretmen ve kaymakamın zorlamalarıyla sonunda ikna olur ve
Aysel’ i okuması için Ankara’ ya teyzesinin yanına gönderir. Bir yandan
eniştesinin götürdüğü “garten party” gibi medeni yerlere gittiği için gururlu
olan Aysel’ in yeni okulunda kılık kıyafetinden dolayı arkadaşları tarafından
dışlandığı için üzüntü duyduğunu arkadaşıyla mektuplaştığı bölümlerde
görmekteyiz. Aysel kadar şansı olmayan, tutucu bir aile tarafından yetiştirilen
sınıf arkadaşı Semiha, ilkokulu bitirdikten sonra “uygun” bir kısmetle baş göz
edilmiştir. Okuma arzusuyla aile baskısı arasında ezilen Semiha, eğitimine
devam edemediği için duyduğu üzüntüyü Aysel’ e yazdığı mektupta dile getirir.
Başka bir sınıf arkadaşı olan Ali, ilkokul bittikten sonra tarlada çalışarak
ailesine yardım etmektedir. Fakat bir gün Dündar öğretmenle yaptığı konuşmadan
sonra okumak ve medeni bir insan olmak istediğine karar veren Ali, Ankara’ da
1. Erkek Sanat Okulu’ na yazılır. Bir taraftan okula gider diğer yandan da
Şakir Ağa’ nın otelinde yamak olarak çalışır. Artık hem kalacak yeri hem de bir
amacı vardır: Adam olmadan köyüne dönmeyecektir.
Medenileşme yolunda hızla ilerleyen ülkede, yapılan
bunca yeniliklerin aksine, siyaset alanında aklın özel ve kamusal kullanımı
yasaklanmıştır. Buna göre; birey, umumi ortamda siyasetle ilgili fikirlerini
açıkça söyleme hakkına sahip değildir. Romanda, Aydın arkadaşlarıyla siyaset
hakkında tartışma yaptığı duyulunca kendisine uyarı cezası verilmiş,
arkadaşları tarafından da dışlanmıştır. Bursa Askeri Lisesi’ nde okuyan Ertürk
ise, Andre Gide’ nin Dar Kapı’ sını okuyarak “ahlakdışı” bir harekette
bulunduğu için cezalandırılmıştır. Bu ilk suçundan sonra bağışlanan Ertürk, bir
daha oku diye verdiklerinden başka hiçbir şeyi okumamayı, düşün dediklerinden
başka hiçbir şeyi düşünmemeyi öğrenmiştir.(S.171) Hatta o dönemde bunun gibi
birçok edebi eserlerin okunması yasaklanmıştır. Aynı şekilde romanın
başkarakteri Aysel de bu sorunu şöyle dile getirmektedir: “… Eksik olanları
ortaya çıkarmak ve değerlendirmek için neden ille yabancı bir ülkede bulunmak
gerekiyordu? Mantık kitaplarından onlar da düşünme yöntemlerini, doğruyu
saptama yöntemlerini öğrenmişlerdi. Kitaplardan öğrendiklerinin hayatla hiçbir
ilintisi yokmuş gibi yaşamasız kalması nedendi? (S.454) Yaşları daha küçükken,
merkezden gelen emirle kız erkek birlikte dans ettirilirken, sonraları bir
erkek ile bir kızın konuşması, yanyana oturması toplum tarafından kabul
görülmeyen bir durum olmuştur. İnsanlar medeni olmak için ne kadar çabalarsalar
da, geleneksel değer yargılarını kırmak oldukça güç, neredeyse imkânsızdır. Bu
nede
nle uygar bir toplum projesine karşı çıkan aileler ile Atatürk’ün belirlediği ve gençlere verdiği vazifelerin yerine getirmek için çabalayan Aysel ve arkadaşları, romanda kurgusal düzlemde bir var olma savaşı vermektedirler.
Sonuç olarak, Cumhuriyet’ in kurulmasıyla birlikte
birçok devrimin maruz kaldığı toplumun, var olan geleneksel değerler ile
yapılan yenilikler arasında var olmaya çalışan insanları imgeleyerek okuyucuya
aktaran ve edebi açıdan eleştiren bir romandır Ölmeye yatmak. Canlandırdıkları
mesleklerden çok farklı yerlerde olan Aysel ve sınıf arkadaşları, bütün bu
siyasi, medeni, modern toplum içinde sıkışıp kalmışlardır. Her ne olursa olsun
Atatürk İlke ve İnkılaplarına göre uygar bir Türk kadını olmayı hedefleyen
Aysel’ i roman boyunca sürekli bir çaba içinde olduğu açıktır fakat amacına
ulaştıktan sonra da birçok şeyin eksikliğini duymaktadır. Yaşam tarzı, eğitim
durumu, mesleğini ona anlamsız gelmeye başlar ve özgürlüğünü 25 yaşındaki
öğrencisiyle ilişkiye girerek kanıtladığını dile getirir. Tüm bu düşünceleri ve
arada kalmışlığı onu intihara sürükler. Aslında Aysel’ in kocasını aldatması,
bir nevi bu güne kadar peşinden gittiği Cumhuriyet ideolojisinden ve kolektif
aydın kimliğinden vazgeçmesi anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
Adalet
Ağaoğlu – Dar Zamanlar- Ölmeye Yatmak, İş Bankası Yayıınları
http://www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/II4.pdf