Christa Wolf, 1929’da
Landesberg' de (Bugünkü adıyla Gorzow/Wielpolski’de) tüccar olan Otto ve Herta
Ihenfeld' in kızı olarak dünyaya gelmiştir. II.Dünya Savaşı’ na kadar
Landesberg' de hayatını sürdüren aile, savaştan sonra 1945’ de Demokratik Almanya
Cumhuriyeti' ndeki Mecklenburg kentine yerleşmişlerdir.
Öğrenim hayatını Doğu Almanya' da sürdüren Wolf, 1949-1953 yılları arasında Alman Dili Edebiyatı alanında öğrenim görmüş ve ardından bir yayınevinde ve Neue Deutsche dergisinde baş redaktör olarak çalışmıştır. 1949-1989 yılları arasında üye olduğu Sovyet Birlik Partisi' ni ve devletin baskıcı yönetimini eleştirmiştir. 1961-2011 yılları arasında serbest yazar olarak hayatını sürdürmüş olan Wolf, yaşamı boyunca birçok sanat ve yazın ödülü almıştır. Gerçekçi bir yazı biçimiyle yazan Wolf, yapıtlarında daha çok insanın kendini geliştirme arzusunu, kişilerarası ilişkileri ele almış ve ataerkil toplum yapısını eleştirmiştir. 01.12.2011 tarihinde Berlin’ de hayata gözlerini yummuştur.
Öğrenim hayatını Doğu Almanya' da sürdüren Wolf, 1949-1953 yılları arasında Alman Dili Edebiyatı alanında öğrenim görmüş ve ardından bir yayınevinde ve Neue Deutsche dergisinde baş redaktör olarak çalışmıştır. 1949-1989 yılları arasında üye olduğu Sovyet Birlik Partisi' ni ve devletin baskıcı yönetimini eleştirmiştir. 1961-2011 yılları arasında serbest yazar olarak hayatını sürdürmüş olan Wolf, yaşamı boyunca birçok sanat ve yazın ödülü almıştır. Gerçekçi bir yazı biçimiyle yazan Wolf, yapıtlarında daha çok insanın kendini geliştirme arzusunu, kişilerarası ilişkileri ele almış ve ataerkil toplum yapısını eleştirmiştir. 01.12.2011 tarihinde Berlin’ de hayata gözlerini yummuştur.
Christa Wolf’un 1986
yıllında yazmış olduğu Kesinti romanı, (Orjinal adıyla: Störfall,Nachrichten eines Tages) Türkçeye 1992 yılında
çevrilmiştir., Gerçek zaman ile kurmaca zamanın birbiriyle örtüşerek yazılmış
olması romanın nasıl bir yapısal özelliğe sahip olduğunu gösteriyor. Wolf, 21
Nisan 1986 yılında Ukrayna' nın Kiev şehrinin yakınlarında yanlış bir deney
sonucu oluşan Çernobil reaktör kazasının insanlar ve çevre üzerindeki etkilerini,
romanında kurmaca dünyaya aktarır. Yazar romanında teknolojinin olumlu ve
olumsuz yanlarını karşı karşıya getirip bir kontrast yaratarak, 1986 yılında
tıp dünyasında büyük bir gelişme olan beyin ameliyatlarında bilgisayarın
kullanılmasını, gerçek dünyadan kurmaca dünyaya aktarır.
Bir günü anlatan
Kesinti romanın da, anlatıcı radyodan reaktör kazasıyla ilgili gelişmeleri
dinler, aynı zamanda o gün beyin ameliyatı olan
erkek kardeşinin iyi haberlerini bekler. Anlatıcı romanın daha ilk sayfasından nükleer
enerjinin, doğayı, kaynak sularını insanın elinden alışına dikkat çekmek ister.
Bilim adamlarının herhangi bir tehditin söz konusu olmadığından bahsetmeleri ve
oluşan kazayı hafife almalarını, anlatıcı romanın başından başlayarak romanın
sonuna kadar eleştirel bir biçimde okuyucuya aktaracaktır. Anlatıcının
okuyucuya aktardığı bilgilerle ve eleştirileriyle onun entelektüel bir kimliğe
sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Çernobil reaktör
felaketi yaşandığında, doğada değişiklikler görülmeye başlar. Yiyecek ve
içecekler artık insanlar için zehir haline geldiği için, artık insanların basit
yiyecekleri bile (yumurta, ıspanak...) tüketemeyeceklerini, buna rağmen bilim
adamlarının reaktörlerin yok edilmesinden söz etmemeleri, anlatıcının ilgi
odağıdır. Bilim adamlarının hiç bir tehditin söz konusu olmadığını savunurken,
önlem olarak tiroit kanserinden korunmak için İyot tabletlerinin kullanılmasını
önermeleri ve bu tabletlerin eczanelerde tükenmiş olması, anlatıcıya göre
tehlikenin boyutunu bariz bir şekilde göstermektedir.
İnsanların
makinelere olan sevgisi ve her şeye hâkim olma arzusu yüzünden, artık yağmur, bulut,
gökyüzü kelimelerinin bile anlamlarını yittirdiğini aktarır. Patlamadan dolayı
havaya yayılan yoğun granit bulutu tüm gökyüzünü kaplar, gökyüzü maviliğini
kaybeder, bulutlar artık bereketli yağmurlar yerine, zehir yağdırmaya başlar.
Doğayı böyle kötü etkileyen, yine insanın ta kendisi olması anlatıcıya derinden
bir üzüntü verir.
''Yarın, öbür gün yağmur yağacak olursa çocuklarımızı okula
yollayamayacağız, otobüs durağına kadar olsun yürütemeyeceğiz. Onlara,'' Yağmur
yağar, Tanrı'nın bereketi/ Toprak ıslanır/ Neşelenir çocuklar/ Neşelenir dağ
bayır'' şarkısını yasaklayacağız. ''(Kesinti S.45)
Anlatıcının
teknolojiye olan güvensizliğini, kardeşinin ameliyatını aklında canlandırırken
de görebilmekteyiz. Ameliyatta kullanılan aletlerin yerine doktorun ellerine
odaklandığını ve o ellerin yanlış yapmayacağına inandığını söylemesiyle bunu
anlayabilmekteyiz. Bu güvensizliğin sebebi, teknolojinin yararlı ve yararsız
yönlerini görebiliyor olması ve insani içgüdülerin elektronik bir aletten daha
kuvvetli olduğuna inanmasından kaynaklanır.
Anlatıcının ayar
saati bozuk olsa bile, yumurtalarını saate bağlı kalmadan, tam istediği gibi
pişirebilmesini kalıcı bir haz olarak tanımlamasından yola çıkarak, Wolf 'un
teknolojiye çok fazla bağlı kalınmamasını ve İnsani içgüdülerini öldürmemesi gerektiğinin
mesajını okuyucuya aktarır.
Anlatıcı,
teknolojinin insan hayatına kök saldıkça, insanlar arası bağın ve doğaya olan
sevginin, yok olacağını düşünür. (Kesinti
S.38) Bu sebepten romanda bilgisayar, kahve makinası, radyo, televizyon, çalar
saat kelimeleri, teknolojinin hayatın merkezi haline geldiğini göstermek için
hemen hemen her sayfada okuyucunun karşısına çıkar.
Katmanlar halinde
örülmüş olan Kesinti romanında, ana
figürün karşısında onun tam zıttı olan erkek kardeşi vardır. Erkek kardeşi
anlatıcının tam aksine, teknolojiye tamamen güvenen ve ona hayranlık duyan
biridir. Anlatıcının bu zıtlığı arkadaşıyla olan telefon konuşmasında, dile
getirdiğini görmekteyiz. (Kesinti S.60)
Ana figürün
kızlarıyla olan telefon görüşmelerinde, Wolf nükleer enerjinin tüm aileler üzerindeki
etkilerini açık bir şekilde gözler önüne serer. Küçük kızı annesine,
çocuklarına artık süt, ıspanak, yumurta gibi yararlı yiyecekler veremediğini ve
çocuklarının parktan geldiklerinde hemen duş aldırması gerektiğini aktarır.
Burada okuyucuya reaktör kazasının getirdiği olumsuzlukların artık insanlar
tarafından fark edilmesi gerektiğini göstermek ister.
Romanın sonlarına
doğru medyanın da nükleer enerjiyi desteklediğini, riskin gerçek boyutunu
aktarmadıklarını söyler. Televizyonda bilinçli bir şekilde, bir bütün halinde aktarılmayan
haberlerin, seyircinin aklını karıştırarak, duyarsızlığa ittiğini ifade eder.
Roman boyunca yönelttiği sorularla da, duyarsızlaşan insanları, duyarlı hale
getirmeyi amaçlar. Bu kadar olumsuzluklar içinde Atomun barışçıl ütopyasından
söz edilmesi ve nükleer enerjiden vazgeçmek yerine, sadece güvenliğin
arttırılmasının söz konusu olmasını, bilinçsizlikle tanımlar ve eleştirir.
''Bu hesapta yanlış olması gereken şey neydi acaba?'' (Kesinti S.23)
Çernobil reaktör kazasından
3 ay sonra patlayan reaktörün daha fazla radyasyon yaymasını önlemek için, olay
yerine 7 bin ton çimento dökülür. Yazar bu çalışmaya romanında eleştirel bir
dille yer verir.
''Şimdi biz insanlar, buradan iki bin kilometre uzakta beton, kum ve kurşun
boşatıyoruz yasak arzularımızın narlanan çiçeğinin üzerine.''(Kesinti S. 48-49)
İlerleyen sayfalarda
Peter Hagelstein ismiyle karşılaşıyoruz. Wolf burada gerçekte var olan birini,
romanına aktarır. Hagelstein Amerikalı ünlü bir fizikçidir. Nükleer silahları
araştırma merkezinde yüksek bir mertebeye sahip olmasına rağmen, nükleer
enerjinin tehlikeli olduğu kanısına varır ve işinden istifa eder. Hagelstein' ın
bu davranışı, anlatıcıya büyük bir umut ışığı olur.(Kesinti S.100)
Romanın sonunda
anlatıcın yazıp ama göndermediği nükleer enerjinin riskleri hakkında ki uyarı
mektubuna bakıldığında, mektubun aslında bu roman olduğu düşünülebilir.
Mektubunda vermek istediği mesaj,tüm roman boyunca okuyucuya aktarır. (Kesinti S.110)
''İnsan kendi yaptığı araçlarla, kendi kendini yok ediyor.'' Christa Wolf