13 Şubat 2015 Cuma

Christa Wolf ''Kesinti'' adlı romanında teknolojiyi nasıl tartışır? - Seda Gülfem Yalçın


Christa Wolf, 1929’da Landesberg' de (Bugünkü adıyla Gorzow/Wielpolski’de) tüccar olan Otto ve Herta Ihenfeld' in kızı olarak dünyaya gelmiştir. II.Dünya Savaşı’ na kadar Landesberg' de hayatını sürdüren aile, savaştan sonra 1945’ de Demokratik Almanya Cumhuriyeti' ndeki Mecklenburg kentine yerleşmişlerdir.
Öğrenim hayatını Doğu Almanya' da sürdüren Wolf, 1949-1953 yılları arasında Alman Dili Edebiyatı alanında öğrenim görmüş ve ardından bir yayınevinde ve Neue Deutsche dergisinde baş redaktör olarak çalışmıştır. 1949-1989 yılları arasında üye olduğu Sovyet Birlik Partisi' ni ve devletin baskıcı yönetimini eleştirmiştir. 1961-2011 yılları arasında serbest yazar olarak hayatını sürdürmüş olan Wolf, yaşamı boyunca birçok sanat ve yazın ödülü almıştır. Gerçekçi bir yazı biçimiyle yazan Wolf, yapıtlarında daha çok insanın kendini geliştirme arzusunu, kişilerarası ilişkileri ele almış ve ataerkil toplum yapısını eleştirmiştir. 01.12.2011 tarihinde Berlin’ de hayata gözlerini yummuştur.

Christa Wolf’un 1986 yıllında yazmış olduğu Kesinti romanı, (Orjinal adıyla: Störfall,Nachrichten eines Tages) Türkçeye 1992 yılında çevrilmiştir., Gerçek zaman ile kurmaca zamanın birbiriyle örtüşerek yazılmış olması romanın nasıl bir yapısal özelliğe sahip olduğunu gösteriyor. Wolf, 21 Nisan 1986 yılında Ukrayna' nın Kiev şehrinin yakınlarında yanlış bir deney sonucu oluşan Çernobil reaktör kazasının insanlar ve çevre üzerindeki etkilerini, romanında kurmaca dünyaya aktarır. Yazar romanında teknolojinin olumlu ve olumsuz yanlarını karşı karşıya getirip bir kontrast yaratarak, 1986 yılında tıp dünyasında büyük bir gelişme olan beyin ameliyatlarında bilgisayarın kullanılmasını, gerçek dünyadan kurmaca dünyaya aktarır.

Bir günü anlatan Kesinti romanın da, anlatıcı radyodan reaktör kazasıyla ilgili gelişmeleri dinler, aynı zamanda o gün beyin ameliyatı olan erkek kardeşinin iyi haberlerini bekler. Anlatıcı romanın daha ilk sayfasından nükleer enerjinin, doğayı, kaynak sularını insanın elinden alışına dikkat çekmek ister. Bilim adamlarının herhangi bir tehditin söz konusu olmadığından bahsetmeleri ve oluşan kazayı hafife almalarını, anlatıcı romanın başından başlayarak romanın sonuna kadar eleştirel bir biçimde okuyucuya aktaracaktır. Anlatıcının okuyucuya aktardığı bilgilerle ve eleştirileriyle onun entelektüel bir kimliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Çernobil reaktör felaketi yaşandığında, doğada değişiklikler görülmeye başlar. Yiyecek ve içecekler artık insanlar için zehir haline geldiği için, artık insanların basit yiyecekleri bile (yumurta, ıspanak...) tüketemeyeceklerini, buna rağmen bilim adamlarının reaktörlerin yok edilmesinden söz etmemeleri, anlatıcının ilgi odağıdır. Bilim adamlarının hiç bir tehditin söz konusu olmadığını savunurken, önlem olarak tiroit kanserinden korunmak için İyot tabletlerinin kullanılmasını önermeleri ve bu tabletlerin eczanelerde tükenmiş olması, anlatıcıya göre tehlikenin boyutunu bariz bir şekilde göstermektedir.
İnsanların makinelere olan sevgisi ve her şeye hâkim olma arzusu yüzünden, artık yağmur, bulut, gökyüzü kelimelerinin bile anlamlarını yittirdiğini aktarır. Patlamadan dolayı havaya yayılan yoğun granit bulutu tüm gökyüzünü kaplar, gökyüzü maviliğini kaybeder, bulutlar artık bereketli yağmurlar yerine, zehir yağdırmaya başlar. Doğayı böyle kötü etkileyen, yine insanın ta kendisi olması anlatıcıya derinden bir üzüntü verir.

''Yarın, öbür gün yağmur yağacak olursa çocuklarımızı okula yollayamayacağız, otobüs durağına kadar olsun yürütemeyeceğiz. Onlara,'' Yağmur yağar, Tanrı'nın bereketi/ Toprak ıslanır/ Neşelenir çocuklar/ Neşelenir dağ bayır'' şarkısını yasaklayacağız. ''(Kesinti S.45)

Anlatıcının teknolojiye olan güvensizliğini, kardeşinin ameliyatını aklında canlandırırken de görebilmekteyiz. Ameliyatta kullanılan aletlerin yerine doktorun ellerine odaklandığını ve o ellerin yanlış yapmayacağına inandığını söylemesiyle bunu anlayabilmekteyiz. Bu güvensizliğin sebebi, teknolojinin yararlı ve yararsız yönlerini görebiliyor olması ve insani içgüdülerin elektronik bir aletten daha kuvvetli olduğuna inanmasından kaynaklanır.

Anlatıcının ayar saati bozuk olsa bile, yumurtalarını saate bağlı kalmadan, tam istediği gibi pişirebilmesini kalıcı bir haz olarak tanımlamasından yola çıkarak, Wolf 'un teknolojiye çok fazla bağlı kalınmamasını ve İnsani içgüdülerini öldürmemesi gerektiğinin mesajını okuyucuya aktarır.
Anlatıcı, teknolojinin insan hayatına kök saldıkça, insanlar arası bağın ve doğaya olan sevginin, yok olacağını düşünür. (Kesinti S.38) Bu sebepten romanda bilgisayar, kahve makinası, radyo, televizyon, çalar saat kelimeleri, teknolojinin hayatın merkezi haline geldiğini göstermek için hemen hemen her sayfada okuyucunun karşısına çıkar.

Katmanlar halinde örülmüş olan Kesinti romanında, ana figürün karşısında onun tam zıttı olan erkek kardeşi vardır. Erkek kardeşi anlatıcının tam aksine, teknolojiye tamamen güvenen ve ona hayranlık duyan biridir. Anlatıcının bu zıtlığı arkadaşıyla olan telefon konuşmasında, dile getirdiğini görmekteyiz. (Kesinti S.60)

Ana figürün kızlarıyla olan telefon görüşmelerinde, Wolf nükleer enerjinin tüm aileler üzerindeki etkilerini açık bir şekilde gözler önüne serer. Küçük kızı annesine, çocuklarına artık süt, ıspanak, yumurta gibi yararlı yiyecekler veremediğini ve çocuklarının parktan geldiklerinde hemen duş aldırması gerektiğini aktarır. Burada okuyucuya reaktör kazasının getirdiği olumsuzlukların artık insanlar tarafından fark edilmesi gerektiğini göstermek ister.

Romanın sonlarına doğru medyanın da nükleer enerjiyi desteklediğini, riskin gerçek boyutunu aktarmadıklarını söyler. Televizyonda bilinçli bir şekilde, bir bütün halinde aktarılmayan haberlerin, seyircinin aklını karıştırarak, duyarsızlığa ittiğini ifade eder. Roman boyunca yönelttiği sorularla da, duyarsızlaşan insanları, duyarlı hale getirmeyi amaçlar. Bu kadar olumsuzluklar içinde Atomun barışçıl ütopyasından söz edilmesi ve nükleer enerjiden vazgeçmek yerine, sadece güvenliğin arttırılmasının söz konusu olmasını, bilinçsizlikle tanımlar ve eleştirir.

''Bu hesapta yanlış olması gereken şey neydi acaba?'' (Kesinti S.23)

Çernobil reaktör kazasından 3 ay sonra patlayan reaktörün daha fazla radyasyon yaymasını önlemek için, olay yerine 7 bin ton çimento dökülür. Yazar bu çalışmaya romanında eleştirel bir dille yer verir.

''Şimdi biz insanlar, buradan iki bin kilometre uzakta beton, kum ve kurşun boşatıyoruz yasak arzularımızın narlanan çiçeğinin üzerine.''(Kesinti S. 48-49)

İlerleyen sayfalarda Peter Hagelstein ismiyle karşılaşıyoruz. Wolf burada gerçekte var olan birini, romanına aktarır. Hagelstein Amerikalı ünlü bir fizikçidir. Nükleer silahları araştırma merkezinde yüksek bir mertebeye sahip olmasına rağmen, nükleer enerjinin tehlikeli olduğu kanısına varır ve işinden istifa eder. Hagelstein' ın bu davranışı, anlatıcıya büyük bir umut ışığı olur.(Kesinti S.100)
Romanın sonunda anlatıcın yazıp ama göndermediği nükleer enerjinin riskleri hakkında ki uyarı mektubuna bakıldığında, mektubun aslında bu roman olduğu düşünülebilir. Mektubunda vermek istediği mesaj,tüm roman boyunca okuyucuya aktarır. (Kesinti S.110)

''İnsan kendi yaptığı araçlarla, kendi kendini yok ediyor.'' Christa Wolf