İkinci ve son katta, sol kapının üzerinde kırmızı tebeşirle
‘’Girin, kendimi astım’’ yazıyordu. İçeri girdiler. Devrilmiş bir
sandalyeyle, bir köşeye itilmiş masanın üzerinde bir ip asılıydı. Ama
boşlukta sallanıyordu… (s.27)
Romanın henüz ilk sayfalarında
karşılaştığımız bu cümle, anlatının belki de en bencil figürü olarak
rahatlıkla nitelendirebileceğimiz Cottard kişisi ile ilişkiliydi.
Cottard ile bir ilişki barındıran daha bu cümleden, Cottard figürünün
romanın en enteresan kişilerinden biri olduğunun ve şehirdeki veba
hastalığının seyrinde bile etkisinin yok denemeyeceğinin sinyalini bize
verdiği çıkarımında bulunabiliriz.
Cottard, cinayetten
yargılanacakken vebanın oluşturduğu ‘’durumdan’’ dolayı yargılanmaktan
kurtulmuştur. Durum… Şehri saran veba hastalığının yarattığı korku, ölüm
tehdidi ve ölüm gerçeği, çan çekişen vebalı bedenler, her yerdeki ölü
fareler, umutsuzluğun ürpertici hissi, ve daha nicesi… Yalnızca iki
heceden oluşan durum sözcüğünün kastettiği ne kendisi gibi iki heceli,
ne de bu iki hece kadar kısaydı… Oran adlı vebalı şehir için belki de
sonsuza yakın heceyle ifade edilebilecek bir ‘’durumdu’’ şehrin durumu.
Cottard işte bu durumdan dolayı artık cinayetten yargılanmayacak
olmasının o kazanç hissi içerisindeyken, yinede bir kaybedendi aslında.
Çünkü kendi iç dünyasında sürekli çelişkiler, çatışmalar, kaoslar hüküm
sürüyordu. İç dünyasındaki bu olumsuzlukları dış gerçekliğe de taşıdığı
için, hayatı bir düzene girmekte epey zorlaşır pek tabii ki. Cottard,
yargılanmaktan kurtulduğu için vebadan haz alan tek insandı belki de.
Vebanın sona ermesini hiç istemiyor, aksine biteceğinden endişe
duyuyordu. Vebadan önce kötü bir ruh haline sahipken (kalkıştığı intihar
ile bunu anlayabilmek mümkün) ,vebadan sonra dünyanın en mutlu
insanlarından biri haline geldi. O, hastalık şehirde hüküm sürdüğü
sürece rahat yaşayabilirdi ancak. Ama yaşadığı bu sinsi sevincin aslında
Cottard’ı da bir kaybeden yaptığının farkında değildi…
Romanın
sonlarında veba nihayet düşüşe geçti. Vebanın bu kara gölgesinin şehrin
üzerinden kalkmaya başlamasıyla birlikte Cottard’ın eski mutsuz
günlerine geri döndüğünü söylemek yanlış olmaz. Vebanın ortadan kalktığı
günlerde yapılan kutlamada polisle çatışmasını bu çıkarım için
örnekleyebiliriz. Cottard’ın romanın başından sonuna kadar bulunduğu tüm
bu eylemlerden yaptığımız çıkarımlar, Cottard’ın kendini aslında hiçbir
yere ait hissetmediğini gösterebilir bize. Topluma entegre olduğunu
söylemek mümkün değil. Kendini öteki olarak hissettiği çok duru
bir gerçek. Dolayısıyla da bulunduğu tüm bu eylemlerle, kendini
‘’öteki’’ sıfatıyla sunuyor topluma. Aynı zamanda Cottard karakteri
üzerinden, kötülüğe karşı benimsenen bir tutumu da görebiliriz. İnsanlar
açken gıda malzemelerini depolamak, insanlar yokluk içindeyken
karaborsacılık yapmak bunlara örnek teşkil edebilir. Hem kötülükte sınır
tanımayan, hem de son derece bencil olan bu davranışlar aslında
Cottard’ın kendi yüreğini vebalaştırmıştır. Cottard belki de şehirde
vebaya yakalananlardan daha önce, hatta en önce vebaya yakalanmıştı
bile. Vebayı içinde taşıyordu. Kalbinin tam ortasında… Ancak bunun
farkında olduğunu söylemek mümkün değil.
Bir din adamı olan
Paneloux ise görevi gereği insanlara belli aralıklarla vaazlar verir
tabii ki. Ancak verdiği vaazların içeriği, veba illeti baş gösterdikten
sonra değişmiştir. Bu vaazlarda vebanın Tanrı’nın bir lütfu olduğunu,
vebaya yakalananların kötü insanlar olduklarından dolayı bunu hak
ettiklerini ifade eder olmuştur artık. Kendisine ise asla bir şey
olmayacağı düşüncesi kafasında öyle güçlü bir şekilde yer etmiştir ki,
bundan fazlasıyla da emindir hatta. Bu eminlik, vaazlarında hitap
şeklini dahi değiştirmiştir Paneloux’un. Vaaz verdiği insanlara artık
‘’siz’’ şeklinde hitap eder olmuştur. Kendini o insanlardan
soyutlayarak… Kendini yüceleştirerek… Ancak Paneloux’un bu tutumu,
günahsız bir çocuğun vebadan dolayı acılar içinde ölmesine bir açıklık
getiremez elbette. Fakat bu durum uzun sürmez neyse ki. Acılar içinde
ölen insanlara tanık oldukça Paneloux’un kafasına da bir balyoz gibi
vurur veba gerçeği… Artık vaazlarında kullandığı hitapların ‘’siz’’
yerine ‘’biz’’ şeklini almaya başladığına tanık oluruz biz de. Fakat
eninde sonunda veba, rahip Paneloux’un da kapısını çalıp, onu ölümün
soğuk kucağına veba vesilesiyle atmış olur…