20 Aralık 2014 Cumartesi

Albert Camus’nün Veba Romanında Esareti Yaşayan İki Karakter Cottard ve Paneloux - Günay Gündüz

     İkinci ve son katta, sol kapının üzerinde kırmızı tebeşirle ‘’Girin, kendimi astım’’ yazıyordu. İçeri girdiler. Devrilmiş bir sandalyeyle, bir köşeye itilmiş masanın üzerinde bir ip asılıydı. Ama boşlukta sallanıyordu… (s.27)

     Romanın henüz ilk sayfalarında karşılaştığımız bu cümle, anlatının belki de en bencil figürü olarak rahatlıkla nitelendirebileceğimiz Cottard kişisi ile ilişkiliydi. Cottard ile bir ilişki barındıran daha bu cümleden, Cottard figürünün romanın en enteresan kişilerinden biri olduğunun ve şehirdeki veba hastalığının seyrinde bile etkisinin yok denemeyeceğinin sinyalini bize verdiği çıkarımında bulunabiliriz.
   
     Cottard, cinayetten yargılanacakken vebanın oluşturduğu ‘’durumdan’’ dolayı yargılanmaktan kurtulmuştur. Durum… Şehri saran veba hastalığının yarattığı korku, ölüm tehdidi ve ölüm gerçeği, çan çekişen vebalı bedenler, her yerdeki ölü fareler, umutsuzluğun ürpertici hissi, ve daha nicesi… Yalnızca iki heceden oluşan durum sözcüğünün kastettiği ne kendisi gibi iki heceli, ne de bu iki hece kadar kısaydı… Oran adlı vebalı şehir için belki de sonsuza yakın heceyle ifade edilebilecek bir ‘’durumdu’’ şehrin durumu. Cottard işte bu durumdan dolayı artık cinayetten yargılanmayacak olmasının o kazanç hissi içerisindeyken, yinede bir kaybedendi aslında. Çünkü kendi iç dünyasında sürekli çelişkiler, çatışmalar, kaoslar hüküm sürüyordu. İç dünyasındaki bu olumsuzlukları dış gerçekliğe de taşıdığı için, hayatı bir düzene girmekte epey zorlaşır pek tabii ki. Cottard, yargılanmaktan kurtulduğu için vebadan haz alan tek insandı belki de. Vebanın sona ermesini hiç istemiyor, aksine biteceğinden endişe duyuyordu. Vebadan önce kötü bir ruh haline sahipken (kalkıştığı intihar ile bunu anlayabilmek mümkün) ,vebadan sonra dünyanın en mutlu insanlarından biri haline geldi. O, hastalık şehirde hüküm sürdüğü sürece rahat yaşayabilirdi ancak. Ama yaşadığı bu sinsi sevincin aslında Cottard’ı da bir kaybeden yaptığının farkında değildi… 

     Romanın sonlarında veba nihayet düşüşe geçti. Vebanın bu kara gölgesinin şehrin üzerinden kalkmaya başlamasıyla birlikte Cottard’ın eski mutsuz günlerine geri döndüğünü söylemek yanlış olmaz. Vebanın ortadan kalktığı günlerde yapılan kutlamada polisle çatışmasını bu çıkarım için örnekleyebiliriz. Cottard’ın romanın başından sonuna kadar bulunduğu tüm bu eylemlerden yaptığımız çıkarımlar, Cottard’ın kendini aslında hiçbir yere ait hissetmediğini gösterebilir bize. Topluma entegre olduğunu söylemek mümkün değil. Kendini öteki olarak hissettiği çok duru bir gerçek. Dolayısıyla da bulunduğu tüm bu eylemlerle, kendini ‘’öteki’’ sıfatıyla sunuyor topluma. Aynı zamanda Cottard karakteri üzerinden, kötülüğe karşı benimsenen bir tutumu da görebiliriz. İnsanlar açken gıda malzemelerini depolamak, insanlar yokluk içindeyken karaborsacılık yapmak bunlara örnek teşkil edebilir. Hem kötülükte sınır tanımayan, hem de son derece bencil olan bu davranışlar aslında Cottard’ın kendi yüreğini vebalaştırmıştır. Cottard belki de şehirde vebaya yakalananlardan daha önce, hatta en önce vebaya yakalanmıştı bile. Vebayı içinde taşıyordu. Kalbinin tam ortasında… Ancak bunun farkında olduğunu söylemek mümkün değil.    

     Bir din adamı olan Paneloux ise görevi gereği insanlara belli aralıklarla vaazlar verir tabii ki. Ancak verdiği vaazların içeriği, veba illeti baş gösterdikten sonra değişmiştir. Bu vaazlarda vebanın Tanrı’nın bir lütfu olduğunu, vebaya yakalananların kötü insanlar olduklarından dolayı bunu hak ettiklerini ifade eder olmuştur artık. Kendisine ise asla bir şey olmayacağı düşüncesi kafasında öyle güçlü bir şekilde yer etmiştir ki, bundan fazlasıyla da emindir hatta. Bu eminlik, vaazlarında hitap şeklini dahi değiştirmiştir Paneloux’un. Vaaz verdiği insanlara artık ‘’siz’’ şeklinde hitap eder olmuştur. Kendini o insanlardan soyutlayarak… Kendini yüceleştirerek… Ancak Paneloux’un bu tutumu, günahsız bir çocuğun vebadan dolayı acılar içinde ölmesine bir açıklık getiremez elbette. Fakat bu durum uzun sürmez neyse ki. Acılar içinde ölen insanlara tanık oldukça Paneloux’un kafasına da bir balyoz gibi vurur veba gerçeği… Artık vaazlarında kullandığı hitapların ‘’siz’’ yerine ‘’biz’’ şeklini almaya başladığına tanık oluruz biz de. Fakat eninde sonunda veba, rahip Paneloux’un da kapısını çalıp, onu ölümün soğuk kucağına veba vesilesiyle atmış olur…