...çünkü her kadın biraz tanrıdır. Yalnız o güce, kendisini katarak, kanıyla canıyla besleyerek yaşam verme gücüne sahip olduğu için değil, yaşamın her alanında alçakgönüllü bir üretkenlikle yaratıcılığını sürdürdüğü, beslemek, büyütmek gibi tanrı niteliklerini, bunlarla övünmeyi aklına bile getirmeden taşıdığı için de...
Yıllardır görüşmediği sevdiğinin ısrarlı çağrısına uyarak ve aşkıyla birlikte bütün geçmişini yüklenerek çıktığı gece yolculuğu bir kadını nereye ulaştırır? Bir geceye kaç anı, kaç düş; bir insanın içine kaç kişi sığar? Bir erkeğin üç ayrı kadına gösterdiği yüzlerinden hangisi kendisidir? Darbeler yalnızca toplumsal yaşamı mı etkiledi? Ya bireysel yansımaları, ya içlerde açılan onulmaz yaralar...
Roman farklı zaman dilimleri arasında gidip gelir. 1990' ların Türkiyesinden 12 Mart darbesinin öncesi ve sonrası süresince, toplumun yaşadığı travmalar işlenir. Bu çerçeve de baş kişi Ayşe'nin çocukluğundan başlayarak, öğrencilik ve üniversite yıllarında yaşamına dair hatıralarını ve kendisi ile yüzleşmesini, kendisini ve insanları sorgulaması durumu ile karşılaşıyoruz.
Darbeler insanların sadece toplumsal düzenini mi sarsar; bireysel yaşamlarda bir tahribat, yıkım yaratmaz mı? Ayşe, darbelerin acısını en çok çekmişlerden biridir. Günün birinde aldığı bir telgrafla yollara düşer. Yaptığı gece yolculuğu, toplumu için savaşırken bakmayı hep ihmal ettiği yere, kendi içine bakmasına sebep olur. İçinde bulduğu şeyler, hiç de bulmayı beklediği şeyler değildir. Sevdiği tek erkeğe ulaşmak üzere olduğunu sanırken yolu, kendisi gibi yoksulluk ve yoksunluk içinde büyümüş Sacide ve Zehra ile de kesişecektir; Hem de hiç ummadığı bir yerde.
Kitapta anlatıcının gözünden başkişi Ayşe'yi tanıyoruz. Ayşe tahminen otuzlu yaşlarının ortalarında, bekar ve hiç evlenmemiş bir kadındır. Türkiye'nin Doğu- Güneydoğu illerinden birinde doğmuştur.
Ayşe, çocuk yaştayken babası vefat eder. Çok büyük yoksulluklar içinde, annesi kardeşlerini de kendisini de ayakta tutmaya çalışır. Ayşe'nin en büyük ideali okumaktır, öğretmen olmaktır. Ayşe 'nin ailesi erken yaşta O'nun evlenmesini ister. Fakat Ayşe bu düşünceye direnç gösterir ve başka şehirlerde yatılı okuyup, burs kazanıp, eğitimine zorluklar içersinde devam eder. Üniversiteyi kazanır. 1970 li yılların sonu 80 lerin başı olması itibari ile politik ideolojilerin en yoğun yaşandığı senelerdir Türkiye de. Ayşe Solcu, Marksist Gençliğin gurubuna aktif bir şekilde katılır. Bu grup Ayşe için bir aile gibidir ve ideolojinin verdiği bakış açısını, bir yaşam biçimi haline getirir. Bir arkadaşı vasıtası ile Tahir ile tanışır. İlk defa hayatında aşkı tadar. Ayşe marksist ideolojiye çok bağlı ve mesleğinin getirdiği şartları çok ciddiye aldığı için, duygusallığa ve de ikili ilişkilere zaman harcamanın yersiz ve gereksiz hatta anlamsız olduğunu düşünür. Kırsal coğrafya ve geleneklerden gelmesinin bir etkisi olarak, tutucu bir yapıya sahip olsa da, roman boyunca iç çekişmelerini, isyanlarını, yanılmalarını, zaman zaman haklılığını görüyoruz. Ayşe hayatı boyunca kendini sürekli geliştiren, modern olarak tanımlayan ve kırsallıktan nasibini almış biri olarak, gelenek görenekten uzak bir yaşam biçimi edinmeye çabalamıştır.
Roman boyunca bir çok kişi ile tanışıyoruz. Bazıları Ayşe'nin belleğinden anlatılan kişiler, yani annesi, babası, ve ailenin diğer fertleri. Babasından pek bahsedilmez. Sadece iki kez evlendiği hasta olduğu ve genç yaşta öldüğü anlatılır. Fütursuz ve başkalarına yaranmaya yönelik karakter yapısı ile çekirdek ailesini, yani karısını ve beş çocuğunu pek önemsemediği anlaşılır. Önemli bir karakter annesidir. Çünkü çektikleri yoksulluk ve yaşam mücadeleleriyle, annesinin karakter yapısının, Ayşe'nin kişisel gelişiminde rolü büyüktür.Diğerleri ise, arkadaş ve tanıdık çevresi, bir de otobüs yolculuğu sırasında gözlemlediği kişilerdir. Bununla birlikte çevrede figüran kişiler de mevcuttur Adı geçen her kişinin kitapta bir önemi vardır. Okuyucuya bir bakış açısı sunar, aydınlatıcıdır, çarpıcıdır.
Romanın bir diğer ayrıcalığı ise, baş kahramanın Ayşe olmasına rağmen, iki kadının daha romana yan kahraman olarak dahil edilmesidir. Romanda bu kadınların herbirinin geçmişi, iç dünyaları ve iç çekişmeleri ele alınır. Kadınların ortak noktaları ise Tahir'dir.
Tahir, 40'lı yaşlarda, tıp okumuş bir doktordur ve politik ideolojilerle pek arası yoktur. Somurtkan, ciddi, aksi bir kişiliğe sahiptir. Alkolü seven, hiçbiryere sığmayan, kurallara karşı antipatisi olan bir karakterdir. Yine de, büyümüş olduğu küçük şehirden aldığı mentaliteyi içinde barındırır. Bir çeşit gelenekselliği, örf ve adetleri önemseyen, yok sayamayan bir yapısı vardır. Babacandır. Kol kanat germe huyu vardır ve bu bilhassa da Ayşe ye karşıdır. Ayşe'yi çok beğenir. Marksist ideolojisi ve Solcu Parti 'ye bağlılığını saçma bulup, dalga geçse bile, Ayşe'nin disiplinli tutumu ona saygı duymasını sağlar. Ayşe'nin aynı zaman da bu prensiplerine bağlı oluşu, onu kolay elde edememesini sağlar. Bu da Tahir'in Ayşe'yi tavlama dürtüsünü sürekli kışkırtır. Hiçbirzaman aşırı, rahatsız edici bir davranış sergilemez Ayşe'ye saygısından dolayı. Kadınları sever, evliliğe karşı değildir. İlk Ayşe ile evlenmek ister. İstetmek için annesini, kızkardeşini yollar, fakat duvara çarpar Tahir. Ayşe' nin çocuk felcine bağlı kalıcı rahatsızlıklarını giderebilmesi için, onu çeşitli tedavilere yönlendirir. Bu süreçte aralarında derin bir dostluk ve güven kurulsa da, duygusallık boyutunda Ayşe hep Tahir'i tersler, geri çevirir. Tahir'in hayatına başka kadınlar girer. Bu kadınlardan biri Zehra'dır. O'nunla evlenir. İki kızı olur. Evlilik hayatı klasik denilecek cinstendir. Tahir Zehra ile çok ilgilenmez, fakat çocuklarının anası olduğu için şefkat ve bir çeşit acıma duygusu besler. Heyecanı yoktur. Erkeklik heyecanlarını çalıştığı hastane de hemşire olan Sacide ile yakalamaya çalışır. İlişkileri cinselliğe dayalıdır. Birgün Tahir'e bir teşhis konur ve hayatı değişir.
Zehra Tahir'in nikahlı karısı, iki çocuk annesi ve ev hanımıdır. Dürüst, ahlaklı, evine, eşine ve çocuklarına bağlıdır. Çocukluğunda büyük bir travma yaşamıştır. Öz babası kendisine cinsel tacizde bulunmuştur. Annesine söylediğinde ise sert bir tokatın ardından, kimseye bahsetmemesi tembihlenmiştir. Daha sonra Asuman Teyze diye bir bayanın yanına evlatlık verilmiştir. Annesi bu olayda babasının tarafını tutar ve onun yanında kalır. Fakat babası küçük komşu kızının da ırzına geçerek tüm mahalleye rezil olmuş ve hapishaneye girmiştir. Bunun sonucunda Zehra nın annesi kocasını terk etmek zorunda kalmıştır. Zehra küçükken okuldan tanıdığı Cavit ten hoşlanır. Fakat bu aşkı platonik boyutta kalır, Cavit'i yaşamı boyunca hayallerinde yaşatır her daim. Eğer Tahir ile değil de onunla evlenseydi daha mı mutlu olurdu gibi sorular vardır kafasında. Fakat babasıyla yaşadığı iğrenç olay ve evlatlık verilmesinden dolayı, genc kızlık çağında, ilk onu istemeye gelen Tahir ile evlenmeyi kabul eder. Rüyalarında Cavit kocasıdır ve Tahir babası konumundadır. Zehra bedeniyle barışık bir kadın değildir. Gerek uğradığı tacizden dolayı, gerekse gerçek aşkı kocasında yaşadığını hissetmediğinden, cinselliğinin hazzını yaşayamamaktadır. Bunu çok da önemsememektedir. Kendini çocuklarına ve evine adayarak, daha iyi şeyler hakettiğini düşünmemektedir. Mecbur kalmadıkça evden çıkmamaktadır. Zehra birgün bir çılgınlık yapıp, çocuklarıyla öylesine çarşıya çıkar, vitrinlerde kendisi için kıyafet bakar, parkta çocuklarıyla oynar. Kordonda dolaşırlar. Tam o gün, o saatte kordonda, bir balık restoranında kocası Tahir'i sevgilisi Sacide ile el ele, göz göze görür. Evden çıkması, tüm gerçekleri görmesine sebep olmuştur. Bu durumda bile Tahir'i değli, kendini suçlar ve sorgular.
Sacide genç, Tahir'in çalıştığı hastane de çalışan, güzel, bakımlı bir Ebedir. Dişiliğini kullanmayı seven bir kadındır. Genç yaşına rağmen, doğu illerinde zorunlu hizmetini tamamlamış ve güçlü karakteri sayesinde, kendini her yerde kabul ettirmiştir. Yaşadığı bir ilişkiden, evlilik dışı bir oğlu vardır. Oğluna, bu havai yaşam biçimini hoş görmeyen annesi ve babası, başka bir şehirde bakmaktadırlar. Oğlunun babası Sacide ile evlenmek istemiş olsa da, Sacide o erkeğe aşık olmadığından, hamile olmasına rağmen evlenmemiştir. Sacide, Tahir ile aynı hastanede çalışırlarken yakınlaşır. Tahir in somurtkanlığı onu cezbetmiştir ve evli olduğunu bildiği halde onu elde etmeye karar vermiştir. Tahir'e aşık olduğunu söyler. Boşanmasını direkt istemiyor gibi görünsede, bu isteğini içten içe Tahir'e empoze ediyordur. Sacide keyif kadınıdır.
Üç Kadın kahramanın ortak noktaları Tahir'dir. Ayşe, Zehra ve Sacide de duygusal açıdan birşeyler hissetmektedirler Tahir'e karşı. Tahir herbirine kendince iyi davransa da, bir noktada yine bencildir. Hiçbirine iyilik yapmamaktadır. Ayşe'yi fazla idealist bulur, inatçı bulur, sevip saygı duysa da, disiplini yüzünden onu çocuklarının anası, evinin kadını olabilecek kapasite ve yapıda görmez. Evlenmek için Zehra'yı tercih eder çünkü iffetlidir, razıdır ve itaatkardır. Buna rağmen yeterince ateşli bulmadığı için, Tahir Zehra'yı Sacide ile aldatır. Sacide de, yeterince iffetli değildir. Sonuç olarak Tahir üç kadından sadece almak istediklerini alır. Ayşe'den güvenilirliği ve dostluğu, Zehra' dan yuva kuran dişi kuş özelliklerini ve de soyunun sürmesini, Sacide'den de cinselliği alır. Tahir istediği gibi yaşamını biçimlendirirken, bu üç kadın Tahir den dolayı kendi iç dünyalarında aşkı ve kendilerini sorgularlar. Üç kadın Tahir'in isteği üzerine bir araya gelir ve inanılması güç bir gerçek ile başbaşa bırakılırlar.
Herşeye rağmen romanda bahsi geçen Kadın kahramanlar bir gelişim sürecinden geçerler. Ayşe zaten kendini geliştirmeye adamış ve kendi ayaklarının üzerinde durmaya ant içmiş bir kişiliktir. Hayatındaki eksikliğin, bir aile, bir gönül birlikteliğinin olduğunu bilse de, bunun zorundalıklarını sorguladığı için çelişkiye düşmüştür. Gelişimini duygusal açıdan tamamlayacaktır, umulanın aksine yalnız, aşk olarak değil, yine Eğitim alanında sevdiği ve hayatında tek aşık olduğu adamın kızlarının velayetini alıp, onları okutarak büyük tatmini yaşayacaktır. Ayşe hep tek olarak kalır, hiç evlenmez.Zehra nın gelişimi de uzun bir uykudan sonra kendi bedenini kabul edip, kadınlığını yaşaması üzerine tamamlanır. Yazar Zehra'yı bu bağlamda yine bir erkeğin eşi olarak nitelendirmektedir. Zehra kendini yalnız ve kendi ayakları üzerinde durmayan, bunu tercih etmeyen bir kadın profili olarak çizer, yine de bu bağlamda kendince yaşadığı gelişim süreci de cinsellikte travmasından kurtulup, kocasının vefatından kısa bir süre önce keşfettiği hazzı, ikinci evliliğinde geliştirecektir. Sacide rahat ve tereddütsüz tavırları ile kök salmayı, mutlak özgürlüğün uzun vaadeli bir yaşam biçimi olmadığını keşfeder ve evlenir.Oğlunu yanına alır ve anneliği öğrenir.
Üç kadın karakteri de ele aldığımız zaman, ne kadar farklı da olsalar, herbirinin güçlü olduğu yönleri vardır. Ayşe özgür ruhlu, dirençli, bağımsız. Zehra anaç, iffetli, naif, Sacide ise kendisiyle barışık, özgüveni sağlam, güzel bir kadın.
Romanda başkişilerin dışında birçok karaktere rastlamaktayız. Bilhassa Ayşe'nin otobüsteki gece yolculuğu sırasında gözlemlenen yolcular dikkat çeker. Hergün rastladığımız insanlar gibilerdir. Evhamlı teyzeler, sinirli amcalar. Ayşe'nin onlara verdiği ses başka boyutları dışa vurur. Ayşe gece çıktığı otobüs yolculuğunda, yanında, arkasında ve önünde oturan yolcuların iç diyaloglarını kafasında canlandırır. Orada bulunan insanların tiplerine bakarak, görünüşlerine göre, yüzeysel olarak bir yaşam yakıştırır,. Bunu yaparken ama aslında kendisiyle hesaplaşmaktadır, sorgulamaktadır. Yanında oturan sepetli, yaşlı, kırsal kesimden gelen, yorgun ve hiç konuşmayan ,çenesinde üç ben şeklinde dövmesi olan kadının iç diyalogları çok anlamlı ve bir o kadar da düşündürücüdür. Yol boyunca adeta Ayşe'yi yargılarcasına, belki de ders verircesine öğütler vermektedir. Toprak kadınıdır o.
"Senin bu üç noktayı anlamsız bulmana şaşmam. Sanki
yanlarına anlamlarını yazsaydım anlayacak mıydın? Bir
anlamı olup olmaması başka, senin anlayıp anlamaman
başka... Kendini kültürlü sanan, bu sanıyla başkalarına
acımaya kalkışan küçük budala!" ( S.30 9-13)
Modern, şehirli kadınlar tarafından küçümsenen köylü kadını, aslında tüm çağdaş dünya da yaşayan insanların sorunlarının özünü oluşturanı dile getirir. İnsanların, bilhassa da kadınların, topraktan uzaklaştıkçca sevgiyi, dolayısı ile de dengelerini kaybetmelerinden bahsedilir.
"İnsanlar sevgiyi yitirdiler; çünkü topraktan koptular.
Sevgi, toprakla bizim aramızdaki doğal bağlantıdır; topraktan
alınan ve insandan insana çoğaltılan bir şeydir sevgi.
Sence sevgi nedir?" ( S.31 15-19)
Aslında bu sorunları adlandıran, farkındalığı oluşurken, Ayşe'nin kendisidir. Bir Kadın birçok kadındır ve birçok zorluğu yüklenir. Modern kadın kendi ayakları üzerinde durmaya çalışırken yalnız kalır. Yalnızlık Tanrı'ya mahsustur. Kendini duygulardan ve sevgiden soyutlayan kadın tanrısallaşır mı? Amaç bu olamaz uzun vaadede, denge kurulabilr mi? Bunun yanısıra toplumun erkekler tarafından biçimlenildiği düşünülse de, Yazar bu roman da yer yer kadının kadına yaptığı zulüm ve kötü yakıştırmaların olduğunu gözler önüne seriyor. Bir dayanışma sözkonusu değildir hemcinsler arasında. Yine kadın hem şeytandır hem de melek. Erkekler çok pasif, çok içgüdüsel hareket edip, kurgusuz, entrikasız ve çok düz düşünebilmektedirler. Kadınlar ise sinsi olabiliyorlar. Yer yer eleştirel nitelikler taşımaktadır roman.
Feyza Hepçilingirler eserinde kadının iç sesine yer verirken, düşüncelerini ve duygularını, sorgulamalarını açımlarken, aynı kadının iç dünyası gibi, çok regüler ve alışılmış tekdüzeliğin dışında, biçimsel dışavurumu simgeleyen yazın stilleri kullanmıştır. Bunlar duygusal derinliği ve yoğunluğu daha da ön plana çıkarırlar. Metinlerde yazın kurallarını aşması, düşüncelerin de aşılmasını simgeler gibidir. Kurallar yoktur iç dünyamızda. Bu yazın stilinin en güzel örneğini Ayşe nin bir monoloğunda, serzenişinde görmekteyiz:
Bu roman kesinlikle Türk kadınını anlatır. Her kesimden kadın manzaraları görülür. Her yaşta ve sosyal statü de yaşadıkları iç çelişkiler, sorunlar, sümen altı edilen durumlar göz önüne serilmektedir. Kadınlar, kızlar Doğu Anadolu da küçüklükten yaşlılığa kadar, her dönemde yaşanılan zorluklarla beraber, erkekler tarafından bedenen ve ruhen sömürülmektedirler. Yaşam tarzı ve tercihleri yüzünden eleştirilenler, hayatları başkaları tarafından şekillendirilmiş olanlar, bunun normal bir süregeliş olduğunu kabullenmeye mahkum bırakılmışlar. Kabuklarını kırsalar dahi, toplumsal yapı gereği başka çelişkilere düşmektedirler.Aynı zamanda şehirli ve meslek sahibi kadınların manevi özlemleri de dile getirilmektedir. Yazarın belirttiği en büyük farkındalık, kadının tamamen mutlu olabilme formülünün olmayışıdır. Maddi manevi daima üç yanlış bir doğruyu götürmektedir.