12 Aralık 2014 Cuma

My Life As A Man* - Meral Oraliş


Blaubart, Mavi Sakal İsviçreli yazar Max Frisch’in yaşarken yayımladığı son anlatısı. Metni Ekim-Aralık 1981’de kaleme aldı. Önce Frankfurter Allgemeine gazetesinde tefrika olarak yayınlanan metin, 1982 yılında da kitap olarak piyasaya çıktı.

Frisch’in Mavi Sakal’ı aslına bakılırsa, Charles Perrault’nun 1697’de Paris’te yayınlanan masal derlemeleri arasında yer alan bir Fransız masalının parodisidir. Masalın kahramanı Şövalye Blaubart (Mavi Sakal) mavi sakallı, büyük mü büyük bir saraya sahip, zalim bir kraldır. Günlerden bir gün ormanda yaşayan bir adamın kızıyla evlenir. Kız, kralın yüzünü mavi sakalından dolayı çok korkunç bulsa da evlenir onunla, zaten kendisine de fikri sorulmamıştır. Zamanla mavi sakallı bu yüze alışır. Kral bir gün seyahate giderken kraliçeye, saymakla bitmez sayıda odası olan sarayın anahtarlarını teslim eder ve içlerindeki altın anahtarla açılan odayı girmemesini tembihler. Ancak kraliçe merakını gideremez odayı açar ve odada kralın daha önceki evlendiği bütün kadınların kana bulanmış ölü bedenlerini bulur. Kral döndüğünde olanları anlar ve bu karısını da tıpkı diğerleri gibi infaz etmek ister. Çünkü kadın kralın sözünü dinlememiş, ona itaatsizlik etmiş ve yasak kapıyı açmıştır. Bunun cezasız bırakılmasıysa kral tarafından söz konusu bile değildir: Kadının itaatsizliğinin cezası ölümdür. Masal, değişen görüşlerle opera, tiyatroya, sinemaya uyarlandı bunun yanı sıra Ludwig Tieck, Alfred Döblin, Peter Rühmkopf, Karin Struck vb. birçok Alman yazarın ilgisini çekerek yazınsal metinlerine konu oldu.
Max Frisch’in Mavi Sakal’ına gelince, yaşlanmış bir adamın hayatına giren çoğu kadından oluşan insanlar üzerinden kendi bireysel kimliğini sorgulaması olarak görülebilir kabaca. Anlatısının başkişisi elli dört yaşındaki FelixTheodor Schaad yedi kez evlenmiş bir hekimdir. Altı eşinden boşanmış olan Dr. Schaad eski eşlerinden biri, Rosalinde Zogg’un ölümünden sorumlu tutularak yargılanır. Rosalinde Zogg evinde Schaad’ın kravatıyla boğulmuş, ağzında bir kadın peti tıkıştırılmış halde ölü bulunur. Olayın soruşturması on ay sürer. Dava ise üç hafta. Sanık sandalyesinde oturan Schaad’ın hayatına çeşitli nedenlerle girmiş 61 kişinin tanıklığına başvurulur. Sanık, davanın bitiminde “delil yetersizliğinden” beraat eder. Beraat etmiş olmak, suçsuzluğun kanıtlanmasıyla eşdeğer değildir elbette.  Sadece deliller onun yargılanmasına neden olacak denli güçlü değildir. Dava, anlatının da temelini oluşturarak Dr. Schaad’ın iç dünyasında devam eder, içsel bir sorgulamaya, dahası bir kimlik hesaplaşmasına dönüşür. Öyle ki sonunda kendisi bile suçlu olduğuna dair endişeler duymaya başlar. Metin tüm bu endişeler, anılar, rüyalar, mahkeme salonunda yaşananlar üzerine kurulur. Hayal ve rüyanın, imge ve gerçeğin, doğrular ve yanlışların, iç ve dış dünyanın sınırları incelir ve birbiri içinde erir. Metinde ben’in iç dünyasına ait çatışmalar anlatıcının öykülemeleri ve diyaloglar arasındaki sınırların da yitmesine neden olur zaman zaman.  Bir yandan da monologlar ve diyaloglar üzerine kurulu tiyatrovari türsel özellikler taşır. Belleğin derinliklerinden gelen ve anımsanmaya çalışılan görüntüler kesik kesik, kısa, yalın cümlelerle aktarılır. Dünle bugün, iç ve dış dünyanın birbiri içinde erir. Anlatıcının iç konuşmaları, savcının, hâkimin, savunma avukatının, Schaad’ın eski eşlerinin, dostlarının, çocukluk arkadaşlarının, mahalle sakinlerinin hatta ölmüş annesinin ve cinayet kurbanı Rosalinda Zogg’un konuşmalarına karışır. Sabit kalan bir tek şey Schaad’ın anlatının başkişi konumudur. Davada tanıklık eden farklı kadınların konuşmalarının birbiri içinde erimesi, onlar arasındaki sınırların enikonu görünmezliği tüm kadınlardan tek bir kadın imgesine dönüşen genel bir yargıyı da beraberinde getirir.
Sorgulama sırasında Schaad’a halen evli olduğu, yedinci karısı Jutta tanık sandalyesinde otururken ondan “Mavi Sakal” diye söz eder. Magazin basını hiç fırsat kaçırmadan ‘Şövalye Mavi Sakal yargı karşısında” diyerek Schaad’ın masumiyetinden de şüphe duyarak Mavi Sakal adını manşetine taşır.
Schaad’ın masal kahramanıyla olan benzerliği salt daha önce tıpkı kral gibi altı kez evlenip boşanmış olması değildir elbette. Tanıklık eden kadınların konuşmalardan anlaşılan, geride kalan sadece kişilerin birbirine değmeden bıraktıkları bir ilişkiler yığınıdır. Schaad’ın evli olduğu kadınlar, arkadaşları, akrabaları ona ifadeleriyle zarar vermek istemezler, oların gözünde bir “Beyefendi”dir. Gelgelelim Schaad açısından bakıldığında yakın dostluklar, arkadaşlıklar ve çok tutkulu aşklar,  yaşadığına ilişkin veriler yoktur. Masal kahramanı Mavi Sakal için de aşkın, sevginin bir önemi yoktur; yerine getirilmesi gereken görevler ve roller vardır: Seyahate giderken ‘altın anahtarı kullanmayacak olan, kendi sözünden dışarı çıkmayan itaatkâr bir kadın’ ister kraliçesi olarak. Bunu gerçekleştirmeyen kadınlarsa cezalarını çekerler. Schaad’a baktığımızda da evliliklerinde büyük aşklar ve sevgi örnekleri görmek pek olası değildir. Kendisi evliliği sırasında başka kadınlarla zaman geçirmekle birlikte, eşinin sadık, itaatkâr olmasını bekler bu doğrultuda da son derece de kıskanç tavırlar sergiler. Herkesçe bilinen bu kıskançlığı, kadınlarla ilişkilerinin temel taşı gibidir. Kıskançlığının tartışmalara yol açtığını, kendisine kıvrılan şiddet eğilimleri izler. Kıskançlık, evlilikteki aldatılma korkusunun dışavurumudur. Kadınların evlilikte itaatkâr olmayacakları şüphesiyle Schaad abartılmış kıskançlık krizleri yaşar. Kadınları Mavi Sakal gibi öldürmez, onun kadar zalim de değildir, Schaad kıskandığı kadınlarla evlilik akdini feshederek daha farklı, bir ceza türünü yeğler. Kıskançlık ve bunun uzantısında ortaya çıkan ‘itaatkârlık beklentisi’ bir saplantıya dönüşür, saplantıları ise onu yalnızlaştırır, tıpkı Mavi Sakal gibi. Bu yalnızlık diğer anlatı kişilerinden, yaşadığı çevredeki insanlardan farklı biri yapar. Yaşam biçimi, yaşama bakışı onu ayrıksı kılar.
Bir yanıyla masal kahramanı Blaubart’a benzeyen, öte yandan çevresindeki insanlara rağmen kendi yalnızlığına sığınmış, zayıf düşmüş bir Orestes’le karşı karşıyayızdır. Davanın kapanmış olmasına rağmen Schaad’ın iç dünyasında hala devam ediyor oluşuyla, bir anlamda da Montauk anlatısındaki “Erinisler beni nerde kıstıracak?” sorusuna yanıt arar gibidir. Erinys’ler onun da peşini bırakmazlar. Metinler boyu ardından gelmiş ve ona her defasında işlediği suçları anımsatmak ister gibidirler. Ancak işlenen suç nedir? Bellekte bugün etkisini gösterecek denli güçlü kalan imgelerde yatar nedenleri anlatıcının çocukluğunda küçük bir tavşana zulmedişini, onun arzularına dayanan, şiddet içeren cinsel bir imgeyi ya da kadınlarla olan ilişkilerindeki aksaklıkları öncelediğini fark edebiliriz. Hangisidir suç ya da kabahat içeren? Kaynağını tanıklar arasında yer alan oğlunun işaret ettiği “Babam bir egoisttir” cümlesinde buluruz. Frisch’in önceki roman ve anlatılarında da aynı özellikteki erkek tiplemelerine sıklıkla rastlanır: WalterFaber, Stiller, Don Juan ya da Montauk anlatısının başkişisi eril söylemle merkeze çekilerek öyküleyen/öykülenen, egoist erkek figürlerdir hep. Sözgelimi Montauk’ta da kadınlarla olan ilişkilerini uzun uzadıya mercek altına alan bir ben anlatıcının, ilişkilerinin çıkmaza girdiği bir noktada, uzun bir kararsızlık sürecinin ardından, kadınlardan vazgeçtiğini görmek olası. Bunun nedenleriniyse sevmekten korkan bir erkek, dış gerçeklikte yaşanacak aşklar ve sorunlarla karşılaşmaktansa yazının güvenli ortamında bu aşklar ve ilişkiler üzerine tartışmayı, düşünmeyi, kendini kurmacanın olanaklarıyla sorgulamayı yeğleyen bir anlatıcının söyleminde bulmak olasıdır.  Varoluşunu kendi benine odaklanarak sorgulayan böylesi figürler kendi bireysel kimlikleriyle toplumsal rolleri arasında kalırlar. Yaşadıkları durum bir süre sonra onlar için içinden çıkılamaz bir ikilem halini alır ve seçim yapmak zorunda kaldıklarında genelde enikonu kararsız duruma düşerler. Kararsız, seçim yapmakta güçlük çeken, aynı sorunun çevresinde defalarca dönüp duran erkek tiplemeleri Frisch’in birçok yazınsal metninin ortak özelliğidir.
Kararsız da olsa metnin odağına çekilen eril figürler kendi kimlik arayışları sürecinde hep bir “öteki”ne gereksinim duyarlar. Genelde de Frisch’in kadın figürleridir “öteki”lik konumunu işgal eden. Kendini “Mutlak Varlık” olarak değerlendiren Frisch erkeği için yeni bir hayatın izinden gidebilmek sadece bir kadınla girişilecek ilişkinin açtığı yolla gerçekleşecektir. Frisch kişilerinde ideal bir kimlik, ideal bir kadın erkek ilişkisinin ürünüdür adeta. Yine de kadın anlatılarının birçoğunda yabancı bir kıta gibi görünür ve yalnızca kendisini bulmasında, kendisine yönelmesinde aracıdır. Kurduğu ilişkilerde kendisini tamamlamak ister. Bu bağlamda da ona kendine doğru gidilebilecek en doğru patikayı gösterecek olanı bulma yolunda hep bir arayış içindedir. Mavi Sakal anlatısında kendi suçluluğunun ve bireysel kimliğinin ardına düşmüş erkek figürü öylesine merkeze çekilmiştir ki, tüm kadınlar belirli hedeflere ulaşabilmek için yaratılmış anlatı figürleridir sadece. Kimisi fahişe, kimisi ev kadını, kimisi anne vb. özellikleriyle gösterilir metinde. Tek boyuta indirgenmiş kadınlar neredeyse fabllardaki tiplemeler gibi bir tek özelliğiyle metinde görev alan, nesne’leştirilmiş, yüzeysel, karton anlatı öğeleri halini alır. Tanık sandalyesine oturan Schaad’tan kanunen boşanmış olan kadınlara “Bayan Schaad” diye hitap edilir. Tüm bu yinelemelerde Schaad’ın alter egosuna dönüşen kadınların görünmezliği, silinişiyle ilgili olmakla birlikte bir türlü yolunda gidemeyen evliliklerin yinelenişine de işarettir. Bu yinelemeler arasında kadın imgesini betimleyen anlatıcı, kadınların ne kadar zayıf ve çaresiz konumda olduklarını ima eder, Schaad’ın evlendiği kadınların varolma, ayakta durabilme nedenlerini de yine anlatı kişisinin kendisi olduğunu savunur:
Frisch kadınlarının birçoğu kimi genç yaşı, kimi hayat karşısındaki duruşu, kimi varlığıyla anlatı kişisine bir tehdit unsuru olarak mevcudiyet kazanır. Sözgelimi Schaad’a göre birçok kadında aldatma potansiyeli oldukça fazladır. Kadını elde tutma arzusu, kaybetme korkusu bunun tezahürü olarak kıskançlık kadın-erkek ilişkisinin kaçınılmazıdır. Evli olmak Schaad için cinsiyetler arasındaki farklılığın mekânsal kodlarını kurumsallaştırmak anlamına gelir. Kıskançlık, şiddet ve iktidar mevcudiyetini bu mekânsal boyutta kazanır. Ailenin özel alan sınırlarıyla belirginleşen bu mekânda eril kimlik kendini inşa ederken ötekileştirilmiş olan kadın, gözlem ve kontrol altında tutulur olası itaatsizliğini engelleyebilmek için. Böylesi bir önyargıya dayandırdığı aşırı kıskançlığı ve kadına hâkim olma arzusu metindeki kadınların nesneleştirilmesinin, metin içindeki varlığının değil yokluğunun nedeni halini alır. Anlatıda yer alan tüm kimliksiz, bedensiz kadınlar, cinsiyetler arası kurulan hiyerarşide eril iktidarın başatlığının metne yansımış biçimleridir. Eril özne, kendi varoluş sorunsalına odaklanarak kadını önemsiz, itaat etmek zorunda olan, yaşamını kendi başına idame ettiremeyen cins olarak betimler. Eril söylem metin içinde doğallaşırken kadının, cinsiyeti ve toplumsal cinsiyetinin sınırlarını belirleyici bir tavır alır. Bu bağlamda yazının sınırsız mekânında, eril öznenin kendine ilişkin kimlik kategorilerini tanımlama çabasında, toplumsal cinsiyet normlarını sabitleştirmesi dişil bedenin bağımlılığını arzulayan ve yaşamsal seçeneklerini kısıtlayan bir görüşü de barındırmaz mı?





*MaxFrisch, Montauk