- Duvarın bu tarafında daha iyi hissediyorsun ha?
Kamusal alanlarda
sınırlandırılıyor, dışlanıyor, aşağılanıyor, tartaklanıyor, topraklarından ve
sevdiklerinden koparılıyorlardı; onlar artık caniliğe dönüşmüş bir ideolojinin
kölesiydiler. Ölümle yaşam arasındaki ince çizginin hangi tarafında kalacakları
faşist bir yapılanmanın kararıyla alınlarının tam ortasına yerleştirilecek bir
kurşuna bağlıydı.
Belki de tarihte insanlığa
sürülmüş en büyük leke olan İkinci Dünya Savaşı’ndan ve onun kurbanlarından
bahsediyoruz. Böylesine keder dolu tarihi bir olayı, yaşamadığımız ve yaşamak
dahi istemeyeceğimiz bu korkunç trajediyi yapıtlarıyla bizim de hissetmemizi
sağlayan, bize o dönemi yaşatan sanatçıları ve o yapıtlarını değerlendirirken
ikileme düşebiliyoruz, zira onların bu etkileyici eserlerinin temaları keşke
konumuzun temelini oluşturacak olan o insanlık ayıbı olmasaydı diye
düşündüğümüz anlarda bulabiliyoruz kendimizi.
İşte bu
bahsettiğimiz çarpıcı yapıtlardan biri de, Roman Polanski’nin yönetmen
koltuğunda oturduğu, senaryosunu Ronald Harwood’un Yahudi asıllı Polonyalı
besteci ve piyanist olan Wladsylaw Szpilman’ın hayatını anlattığı kitaptan yola
çıkarak yazdığı, Varşova’da yaşam mücadelesi veren bir adamın hikayesini
anlatan “Piyanist” filmidir.
Savaşın
patlak vermesi ve Nazi Almanyası’nın
Polonya’ya girmesiyle, kendini müziğe adamış çok iyi bir besteci ve
piyanist olan Wladek’in hayatı diğer Yahudilerinki gibi alt üst olur.
Naziler Yahudilerin ellerinden
her şeylerini almaya başlarlar, onları dışlarlar, paralarına el
koyarlar. Ailesinin geçimini sağlamak adına hayatını daha anlamlı yapan ve onu
daha özgür kılan piyanosunu satmak zorunda kalır Wladek. Yahudilerin Getto adı
verilen hapishaneye dönüşmüş, yaşam koşullarının çok kötü olduğu mahallelere
götürüldükleri esnada, Varşova radyosu bombalandığı sırada tanıştığı Dorota’yı
görür Wladek ve ona “Yakında görüşürüz” der. Bunu söylerken Wladek’in yüzünde
hem bir kurtuluş umudu hem de hüzün belirir, elinden aşk da alınmıştır.
Wladek, insanların sebepsiz yere
katledilişine, masumiyetin timsali olan çocuğun vahşice dövülerek öldürülmesine
ve hatta yakalanmamak adına bebeğini susturmaya çalışırken onu öldüren bir
annenin çıldırışına tanıklık eder.
Getto’da mücadele vererek ölmeyi
yeğleyenlerin çıkardığı isyanda onların yanında olmadığı için vicdan azabı
çeker. Duvarın diğer tarafında olmasına rağmen kurtulmuş hissedemez. Varşova’nın
harabeye dönmüş sokaklarındaki yaşam mücadelesi başlar.Açlık ve hastalıklar onu
günden güne zayıf düşürür, ölümle bir kovalamaca içindedir.Fakat kendini en
çaresiz ve en zayıf hissettiği anlarda bile müziği hep onunladır.Sanki
gerçekten piyano çalıyormuşçasına yaptığı anlarda bulur kendisini.
Evlerden birinde bulduğu bir
konserveyi açmaya çalışırken Nazi subayı olan Wilm Hosenfeld ile karşılaşır
Wladek. Belki de o an ölebilecek olmasına aldırış etmeksizin yaşama ümidiyle
sarılır konserveye, bırakmaz onu.Aslında soykırım perdesinin arkasından
sıyrılıp kendini sahnenin önüne atmış bir kurtuluş sembolüdür Wilm
Hosenfeld. İnsanlık kavramının yok olmadığının bir belirtisidir.
Totaliter yapılanmayı benimsemiş
bir ulusun –ki bu ulus bilhassa onun Büyük Burhan’ın etkisi altında kaldığı
gerçeği göz ardı edilmeden objektif şekilde değerlendirilmelidir- faşist ve
ırkçı eylemlerinin bir sonucu olan II. Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımı ve
dönemin insanlarının yaşadıklarını Piyanist filmi, sadece Yahudilerin ve
soykırıma maruz kalmış diğer toplumların perspektifinden değil, ayrıca dönemin
Alman toplumundan olan, bu ırkçı harekatın, savaşın ve cinayetin yanlışlığının
farkındalığına sahip bireylerin perspektifinden de Wladek Szpielman ve Wilm
Hosenfeld gibi temsillerle ele almaktadır.
II. Dünya Savaşı’nın konu edildiği
Piyanist gibi etkili bir çok sanat eserinin bize aktardıklarından insanoğlunun
esaslı bir ders çıkardığına şüpheyle yaklaşmamak elde değil. Zira devletlerin,
devletlerden ziyade faşizm gibi bir ideolojiyi benimsemiş uluslardaki zayıf
kitlelerin siyasi alanda iktidar sahibi olma hırsı ile ırkçı ve özgürlük
karşıtı yaklaşım sergileyen kitleler bu dünyada mevcudiyetini korudukça
II. Dünya Savaşı gibi olaylar kaçınılmaz olmakla birlikte gelecekte de Piyanist
ve türevlerine benzer bir çok yapıt meydana gelmeye devam edecektir.