12 Aralık 2014 Cuma

Piyanist/Sanatı Öldüremeyen Savaş - Uğur Eyüboğlu


- Duvarın bu tarafında daha iyi hissediyorsun ha?
- Evet. Ama bazen hangi tarafında olduğumu hala bilmiyorum.
      
Kamusal alanlarda sınırlandırılıyor, dışlanıyor, aşağılanıyor, tartaklanıyor, topraklarından ve sevdiklerinden koparılıyorlardı; onlar artık caniliğe dönüşmüş bir ideolojinin kölesiydiler. Ölümle yaşam arasındaki ince çizginin hangi tarafında kalacakları faşist bir yapılanmanın kararıyla alınlarının tam ortasına yerleştirilecek bir kurşuna bağlıydı.         
Belki de tarihte insanlığa sürülmüş en büyük leke olan İkinci Dünya Savaşı’ndan ve onun kurbanlarından bahsediyoruz. Böylesine keder dolu tarihi bir olayı, yaşamadığımız ve yaşamak dahi istemeyeceğimiz bu korkunç trajediyi yapıtlarıyla bizim de hissetmemizi sağlayan, bize o dönemi yaşatan sanatçıları ve o yapıtlarını değerlendirirken ikileme düşebiliyoruz, zira onların bu etkileyici eserlerinin temaları keşke konumuzun temelini oluşturacak olan o insanlık ayıbı olmasaydı diye düşündüğümüz anlarda bulabiliyoruz kendimizi.
            İşte bu bahsettiğimiz çarpıcı yapıtlardan biri de, Roman Polanski’nin yönetmen koltuğunda oturduğu, senaryosunu Ronald Harwood’un Yahudi asıllı Polonyalı besteci ve piyanist olan Wladsylaw Szpilman’ın hayatını anlattığı kitaptan yola çıkarak yazdığı, Varşova’da yaşam mücadelesi veren bir adamın hikayesini anlatan “Piyanist” filmidir.

            Savaşın patlak vermesi ve Nazi Almanyası’nın  Polonya’ya girmesiyle, kendini müziğe adamış çok iyi bir besteci ve piyanist olan Wladek’in hayatı diğer Yahudilerinki gibi alt üst olur.

Naziler Yahudilerin ellerinden her şeylerini almaya başlarlar, onları dışlarlar, paralarına el koyarlar. Ailesinin geçimini sağlamak adına hayatını daha anlamlı yapan ve onu daha özgür kılan piyanosunu satmak zorunda kalır Wladek. Yahudilerin Getto adı verilen hapishaneye dönüşmüş, yaşam koşullarının çok kötü olduğu mahallelere götürüldükleri esnada, Varşova radyosu bombalandığı sırada tanıştığı Dorota’yı görür Wladek ve ona “Yakında görüşürüz” der. Bunu söylerken Wladek’in yüzünde hem bir kurtuluş umudu hem de hüzün belirir, elinden aşk da alınmıştır.       

Wladek, insanların sebepsiz yere katledilişine, masumiyetin timsali olan çocuğun vahşice dövülerek öldürülmesine ve hatta yakalanmamak adına bebeğini susturmaya çalışırken onu öldüren bir annenin çıldırışına tanıklık eder.

Getto’da mücadele vererek ölmeyi yeğleyenlerin çıkardığı isyanda onların yanında olmadığı için vicdan azabı çeker. Duvarın diğer tarafında olmasına rağmen kurtulmuş hissedemez. Varşova’nın harabeye dönmüş sokaklarındaki yaşam mücadelesi başlar.Açlık ve hastalıklar onu günden güne zayıf düşürür, ölümle bir kovalamaca içindedir.Fakat kendini en çaresiz ve en zayıf hissettiği anlarda bile müziği hep onunladır.Sanki gerçekten piyano çalıyormuşçasına yaptığı anlarda bulur kendisini.

Evlerden birinde bulduğu bir konserveyi açmaya çalışırken Nazi subayı olan Wilm Hosenfeld ile karşılaşır Wladek. Belki de o an ölebilecek olmasına aldırış etmeksizin yaşama ümidiyle sarılır konserveye, bırakmaz onu.Aslında soykırım perdesinin arkasından sıyrılıp kendini sahnenin önüne atmış bir kurtuluş sembolüdür Wilm Hosenfeld. İnsanlık kavramının yok olmadığının bir belirtisidir.


Totaliter yapılanmayı benimsemiş bir ulusun –ki bu ulus bilhassa onun Büyük Burhan’ın etkisi altında kaldığı gerçeği göz ardı edilmeden objektif şekilde değerlendirilmelidir- faşist ve ırkçı eylemlerinin bir sonucu olan II. Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımı ve dönemin insanlarının yaşadıklarını Piyanist filmi, sadece Yahudilerin ve soykırıma maruz kalmış diğer toplumların perspektifinden değil, ayrıca dönemin Alman toplumundan olan, bu ırkçı harekatın, savaşın ve cinayetin yanlışlığının farkındalığına sahip bireylerin perspektifinden de Wladek Szpielman ve Wilm Hosenfeld gibi temsillerle ele almaktadır.

II. Dünya Savaşı’nın konu edildiği Piyanist gibi etkili bir çok sanat eserinin bize aktardıklarından insanoğlunun esaslı bir ders çıkardığına şüpheyle yaklaşmamak elde değil. Zira devletlerin, devletlerden ziyade faşizm gibi bir ideolojiyi benimsemiş uluslardaki zayıf kitlelerin siyasi alanda iktidar sahibi olma hırsı ile ırkçı ve özgürlük karşıtı yaklaşım sergileyen kitleler bu dünyada mevcudiyetini korudukça II. Dünya Savaşı gibi olaylar kaçınılmaz olmakla birlikte gelecekte de Piyanist ve türevlerine benzer bir çok yapıt meydana gelmeye devam edecektir.