20 Ekim 2015 Salı
Buddenbrooklar Kitabında Bireyin Toplumdaki Yeri - B. Asena Dereli
Bu makalede Thomass Mann’ın Buddenbrooklar Bir Ailenin Çöküşü adlı kitabı üzerinden birey ve toplum ilişkileri ile ilgili gözlemler paylaşılacaktır. Kitabın yazıldığı dönem ve Burjuvazi’nin o dönemdeki yeri de göz önünde bulundurularak bireyin 19. yüzyılda yerini nasıl belirlediğini göreceğiz.
Birey:
- Doğa bilgisinde türü oluşturan tek varlıklardan her biri.
- Ruh Biliminde insan topluluklarını oluşturan, insanların benzer yanlarını kendinde taşımakla birlikte, kendine özgü ayırıcı özellikleri bulunan can, fert.
- Toplum biliminde, toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biri, fert. (www.tdk.gov.tr- Son ziyaret tarihi 02.06.2014)
Toplum:
- İsim olarak, toplum biliminde, aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanları tümü, cemiyet. (www.tdk.gov.tr- Son ziyaret tarihi 02.06.2014)
Birey Toplum İlişkileri:
19. yy.’da, bireyi toplumdan bağımsız düşünmek mümkün değildi. Birey topluma uyum sağladığı sürece toplumda yeri vardı. Bildiğimiz anlamda bir birey söz konusu değildi. Bir birey toplumun düzenini bozacak bir harekette bulunursa toplum tarafından dışlanır ve toplumdan uzak tutulurdu.
Thomas Mann’ın Buddenbrooklar Bir Ailenin Çöküşü adlı eserinde birey kavramının toplumda nasıl şekillendiğini ve toplumun kimleri kabul ettiğini örneklerle görmekteyiz. Dört kuşak zengin bir Burjuva ailesinin sona geldikçe yaşadığı sıkıntıları konu alıyoruz. Döneme ayak uyduramamanın ve bu şekilde toplumdan uzaklaşmayla birlikte yaşanan sıkıntılı olayları ele alıyoruz. 4 kuşağın elinde olan paranın ve saygınlığın zamanın değişmesiyle birlikte nasıl yok olduğunu görüyoruz.
Aile kendi kuralları ve gelenekleri olan bir aile. O dönemin baba oğul ilişkilerinde şunlar söz konusuydu: Birinci çocuk babanın işini alır, ikinci çocuk ise okuyabilir. Ancak bu kitapta Johann Buddenbrook ilk oğlu olan Gotthold, kendinden düşük sınıfta olan biriyle evlendiği için babası tarafından işlerinden ve evinden uzakta tutulur. Babanın ikinci evliliğinden olan Jean Buddenbrook ise şirketin başına geçecek isim olmuştur. Saygınlık, zenginlik ve gösteriş aile için çok önemli. O dönemde bireyin toplumda yer etmesini sağlayan en önemli şeylerden biri gösteriş ve zenginlik. Aile de toplumdaki konumunu kaybetmeme adına nesiller boyu lüks yaşamından vazgeçemiyor. Oturdukları ev, kıyafetleri ve sık sık verdikleri gösterişli ziyafetleri ailenin lükse olan düşkünlüğünü ve zamanla parayı elde tutamadığını göstermektedir. Evliliklere de sınıf ve para olarak bakıldığını görüyoruz. Ailenin yapmış olduğu evlilikler de çıkar ilişkisi söz konusu.
Johann Buddenbrook’un ölümüyle ailenin sevilen bir aile olduğunu cenaze törenine gelen insanlardan görüyoruz. Bunu aşağıdaki örnekte görmekteyiz.
“Ama cenaze töreni için gelen akrabalar, dost ve tanıdıklar, iş arkadaşları, heyetler, tahıl taşıyan işçiler, sekreterler ve silo işçileri bütün odaları, merdivenleri ve koridorları doldurup şehirdeki bütün kiralık arabalar Meng caddesi boyunca sıralandıktan sonra…”(Thomas Mann Buddenbrooklar Bir Ailenin Çöküşü- 2013 s.83)
Ailenin kızı olan Tony, kendisine çıkan talibi Grünlih ile evlenmek istemez, ancak aile bu evliliğin gerçekleşmesi konusunda ısrarcıdır. Kızlarının yaşının ufak olmasına rağmen bu evliliğin olmasını isterler. “Sen daha küçük bir kızsın, dünyayı tanıyacak yaşta değilsin, seni seven, senin iyiliğini isteyen biz büyüklerin yardımına ihtiyacın var.” (Mann- 2013- 117) Bu bölümde gördüğümüz üzere aile kızlarının yaşının ufak olduğunu bildikleri halde kızlarını yaşça büyük biriyle evlenmesini istiyorlar. Bunun sebebi ise bir kadının o dönemde toplumda bir birey olarak yeri yok. Eşi üzerinden anca yer alıyor toplumda. Kadının kendini şekillendirebildiği tek yer var orası da evi. Kadının birey olarak kabul edilmediği bir dönemde kadının yapabildiği en iyi şey kendi sınıfından zengin birisiyle evlenip kocasına ve evine iyi bakmasıdır. Tony de önceleri istemediği bu evliliği aile itibarı zedelenmesin diye kabul ediyor. O dönemde hangi sınıfa aitsen sadece o sınıftan biriyle evlilik yapılabiliniyordu. Sınıf dışı evliliği sadece fakir olan ve alt tabaka olarak adlandırılan kesimler yapıyordu. Kadınlar ise eve gelen misafirlerin ve evin düzenini sağlamakla görevliydi.
Kitapta gördüğümüz Morten karakteri ise tıp bölümünde okuyan bir öğrenci ve düzenin işleyişine karşı olan bir gruba üye. Kitap boyunca tam anlamıyla sınıf farklılıklarıyla ilgili rahatsızlığı ondan duyuyoruz.
“Bir insan doğuştan üstün ve ayrıcalıklı olabilir mi hiç? Nasıl olurda insan, ben soyluyum, diye bize yukarıdan bakabilir? Bütün çaba ve başarılarımıza rağmen onun konumuna yükselmeyen bizlere nasıl hor bakabilir?” (Mann- 2013 s.153)
Bir de toplum içinde kabul edilmeyen, seçme seçilme hakkı olmayan, yasalarda bile hakkı olmayan insanlar var. Bunlar daha çok hizmetçi, yük taşımacılığı gibi ayak işlerine koşturulan insanlardı. Kitabın bir bölümünde insanların ayaklanmaya başladığını görüyoruz.
“Biraz daha bekleyin, Frau Konsül, bu böyle devam etmeyecek, çünkü bu düzen değişecek, demişti. O zaman ipekli elbiseler giyip kanepeye sizin yerinize ben oturacağım ve siz bana hizmet edeceksiniz…”(Mann-2013- s.196)
Bu ayaklanmaya destek veren hizmetçi düzenin işleyiş şekline karşı olmasına rağmen, kendi istediği de aslında düzenin kendi lehine dönmesi. Sınıf ayrımını eleştirirken aslında kendi sınıfının değişmesi ve kendisinin saygın olmasını istiyor. Eşitlik isteyen halkın ayaklanmaları, sözü dinlenen bir kişi olduğu için Konsül Johann Buddenbrook’un bastırmasıyla duruluyor. Siyasi açıdan bir hak sahibi olan insanlar var, bir de hiçbir şekilde hakkı olmayan insanlar var onlar toplum olarak bile kabul edilmiyorlar.
O dönemde demiryolları politikasıyla ilgili gelişmeleri aile yakından destekliyor. “Demiryolu politikasıyla yakından ilgileniyorum ve bu bizim ailede bir gelenektir, çünkü babam 1851’ den berri Büchen Demiryolu yönetim kurulu üyesidir.”(Mann- 2013- 393) Demiryolları ile ilgili çalışmalar o dönemde çok önemli ve gelişmekte olan bir proje ve Thomas’ın bu konuyla yakından ilgilenmesi hem çıkarları hem gelenekleri açısından önemli. Maddi durumları sıkıntıya düşen Buddenbrook ailesinin itibar kaybetmeme savaşı sürmekte. Çünkü aile toplumda sağlama aldığı yerinin zedelenmesini istememektedir. Soy isimlerinin bile birçok kapıyı açma sebebi kazandıkları itibardır. Ailenin oğullarından Christian’ın soy ismini kullanarak birçok şey yaptığını görüyoruz. “Buddenbrook adının saygınlığını kullanarak sürekli borçlanıyor ve kendi yaşam koşullarının çok üzerinde bir hayat sürüyordu.” (Mann- 2013- 427) Christian birey olarak toplumda yerini almamış bir kişidir. Tiyatroya düşkünlüğü topluma ve ailesine aykırı tavırlarıyla hem ailesi hem toplum tarafından dışlanmıştır. Zaten toplumun hoş görmediği bir davranışın yapılması o insanın aile içindeki yerini de olumsuz etkiliyor. Bu kardeşler arasında birey olarak görebileceğimiz tek kişi Thomas’tır. Thomas Buddenbrook senatör olmaya aday oluyor rakibi ise Hagenström. Bu ikili arasındaki seçim sürecinde insanların konuşmalarından Hagenström ailesinin zenginliğinin arttığını anlıyoruz. “Böyle söylüyorsun ama Hagenström ondan çok daha zengin.”(Mann- 2013- 454) Birçok insanın birey olarak toplumda yer edinebilmesinin ilk kuralı zenginlik gibi görüyoruz. Senatör olan Thomas’ın işleri kötüye gider. İnsanların gözünde yavaş yavaş itibar kaybetmeye başlar. Thomas bir bölümde Tony’e Hagenström’ün onu nasıl küçük düşürdüğünü anlatır.
“Büchen Demiryolu Şirketi’nin dünkü yönetim kurulu toplantısında Herr Konsül Hagenström beni kelimenin tam anlamıyla mat etti, söylediklerimi bir bir çürüttü, beni herkesin önünde gülünç duruma düşürdü nerdeyse… Eskiden böyle şeyler başıma gelmezdi.”(Mann- 2013- 470)
Birey olarak Thomas’ın itibarının zedelendiğini görüyoruz. Maddi kayıplarla birlikte Thomas içine dönük bir adama dönüşüyor. Para sınıf içinde el değiştiriyor, eski zengin konumunu kaybediyor Buddenbrook’lar ve yeni zenginler Hagenström’ler oluyor. Gerda ve Thomas’ın oğlu Hanno ise işlerin başına geçmesi beklenen tek kişidir. Ancak Hanno ailede birey olarak yerini alamıyor. Toplumun kabul etmeyeceği şeylere ilgi duyuyor, ticaret, siyaset ve iş hayatıyla ilgili konularla ilgilenmiyor. Hanno’nun ilgi duyduğu tek alan müzik. Bu durumdan Thomas memnun olmamasına rağmen elinden başka bir şey gelmez. Gün geçtikçe maddi kayıplar ve ailenin gösteriş merakı durumları kötüye götürür. Kadınların maddi konulardan uzak tutulması onları rahat harcamalarını yapmaktan alıkoymaz. Bu durum Thomas’ın işlerini sıkıntıya sokar ve daha az harcama yapmaya çalışır. Ancak o da toplumun gösterdiği ilerlemeye ayak uyduramadı ve sanayinin gelişim hızına yetişemedi. Geleneklerinden bağımsız hareket edemediği için başarısızlıkla sonuçlanan bir süreç kaçınılmaz oldu.
Aile ilişkilerinde ise sevgi, özlem ve birbirlerinin fikirlerine saygı duyan bir aile yapısı söz konusu değil. Ailenin birbirleriyle ilişkisi maddi konular ve gösteriş bağlamında ilerliyor. Kadınların yaptığı evlilikler de para ve saygınlık ağırlıklı. Aynı şekilde birey olarak kabul edilen Thomas bile kendi kararlarını veremiyor. Çiçekçi bir kızı severken aradaki sınıf farkını kaldırmaya cesareti yok çünkü öyle yaparsa aileye ve toplumun kurallarına aykırı hareket edeceğini biliyor. Gerda ile yaptığı evlilikte birbirlerine olan sevgilerinden ziyade Gerda’nın yanında getirdiği drahoma konuşuluyor ve bu durumdan gurur duyuluyor. Toplumun kabul etmediği insanlara karşı aile de tepkili. Christian ve Hanno’nun sanata karşı duydukları ilgi ailenin tepkisini çekiyordu. Ticaretle uğraşan bir ailenin son erkeklerinin ticaretten anlamaması, şirketin başına kimsenin geçememesi demekti. Thomas’ın ölümüyle de ailenin toplumda kabul edilen tek bireyi de gitmiş oldu. Böylelikle aile kendi sonuna ulaşmış oldu. Bu durum aslında sadece Buddenbrook’ların değil bir dönemin bir geçmiş hatta bir burjuva ailesinin de bitişi olmuştur.
Kitabın sonunda aile erkeklerinden sadece Christian’ın hayatta kaldığını görüyoruz. O da eşi tarafından hastaneye kapatılıyor. Aslında burada döneme de bir gönderme olduğunu düşünüyorum. Dediğim gibi toplumun kurallarına uyum sağlamadığınız ve akıllanıp topluma dönmediğiniz sürece toplum tarafından dışlanırsınız. Christian’ın hastaneye kapatılmasını da buna yorumluyorum.
Sonuç: Toplumda yer edinmek için görünüşünü her zaman iyi tutmaya çalışıyor bu aile. Örneğin: Tom hep iyi giyiniyor ailenin diğer üyeleri de öyle. Toplum senin dış güzelliğinle ilgileniyor. İyi elit bir yaşamla toplumda yerin var. Kitabın genelinde ailenin hayatlarındaki önemli gelişmeleri yazdıkları bir defteri görüyoruz. Burada kısa bir hatırlatma yapmak yerinde olacaktır; Burjuvalar kitap yazmaya kendilerine bir geçmiş oluşturmak istedikleri için başlıyorlar. Geçmiş oluşturma kaygısı taşıyan bir aile için de toplum çok önemli. Ailenin kimliklerini oluşturması için topluma ihtiyaçları var. Toplumda yerleri ne kadar iyi olursa ailenin itibarı da o kadar iyi olur. Ancak itibar ve para kaybetmeye odaklanan aile üyelerinin çevrelerinde gelişen ve değişen toplumu göremezler bu sebeple de aile her geçen gün sona olumsuz sona ulaşır. Böylelikle bir ailenin nasıl itibar kaybettiğini ve zamanla toplumdan dışlanarak yok olduğunu görüyoruz.
KAYNAKÇA:
1- http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.538cc 4a57c27e1.31699285 (son ziyaret tarihi: 02.06.2014)
2- http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.538cc 4b7e20579.59724731 (son ziyaret tarihi: 02.06.2014)
3- THOMAS MANN Buddenbrooklar Bir Ailenin Çöküşü 2013- Can Yayınları